20 Ağustos 2018 Pazartesi

Kalabalık sonrası yalnızlık huzuru...

Evdeyim. Üzüm'le başbaşa. Eşim bayram için ailesinin yanında gitti. Daha doğrusu onlar 10 gün önce gelmişlerdi, dün beraber döndüler memleketlerine. Herkes ailesiyle vakit geçirecek bu bayram(!)da. Kurbana ilişkin düşüncelerimi  tekrar etmek istemiyorum, öncesinde çokça yazdım zaten. O yüzden Üzüm'le başbaşa burada kalmış olmak beni çok mutlu etti diyebilirim. Bir gün anne, bir gün baba ziyareti yapacağız ablamla. Sonra ablamla takılırız yine büyük ihtimal. Anne ve babamı da kurban kesme fikrinden vazgeçirdiğimi söyleyebilirim sanırım. Gerçi babam da dini açıdan benimle hemfikir gibi. Ama annem dindar bir kadın. Muhtaç birilerine yardım etmenin daha hayırlı olacağı noktasında buluştuğumuz için çok mutluyum. 

Yalnızlıktan neden bu kadar hoşlandığımı ve kalabalığın neden beni bu kadar rahatsız ettiğini düşündüm son günlerde. Evde yatılı misafir olması, Üzüm'ün çocuklara saldırganlığı, misafirlerin Üzüm'ü sevmemesi (daha doğrusu bu hissin karşılıklı olması), sürekli Üzüm'ü kontrol etmek yordu. Onu bir odaya kapatmak asla istemediğim bir şey. Ama yemek yerken yapmak zorunda kaldım çünkü Üzüm masanın altına girdiğinde herkes sandalyenin üzerine çıkacak kadar ürküyor ondan. Üzüm olmasaydı misafir olması ve kalabalık bu kadar yormazdı belki ama yine de sakinliği huzur verici buluyorum ben. Kendim olamadığım ve kesişen noktalarımızın az olduğu insanlarla aynı ortamda bulunmak yoruyor beni. Rol yapabilen bir yapıya sahip de değilim. Toplumsal kalıplara giremiyorum. Bu benim eksikliğim mi yoksa diğerlerinin mi bilemiyorum. 

Ablamla da konuştuk geçenlerde bu konuyu. Biz neden kalabalık sevmiyoruz, misafir sevmiyoruz diye. Yetiştirilme şeklinden kaynaklanıyor sanırım. Annem de sevmez öyle kalabalığı falan. Çocukken çok nadirdi bize misafir gelecek falan. Çekirdek aile modunda büyüdük. Sanırım öyle de alıştık işte. Eşim de kalabalık ailede, sürekli cümbüş halinde büyümüş, o da öyle mutlu oluyor. O yüzden birbirimize diretip sinir harbine girmek yerine herkesin mutlu olacağı şekilde vakit geçirebilmesi için fırsat yaratmak sanırım önemli olan. 

8 Ağustos 2018 Çarşamba

Kabak Koyu Tatili 2

Geçen seneki ilk ziyaretimizden sonra iple çektiğim bir Kabak Koyu tatili daha bitti. Bu cennete gitmek isteyenler için bir gezi yazısı yazmam şart. 

Şimdi efenim Kabak Koyu, Fethiye Ölüdeniz'den 20 km uzakta bir koy. Sağ tarafınızda müthiş bir maviyle Akdeniz'in size eşlik edeceği oldukça dolambaçlı, yokuşlu, inişli bir yol. Yolun sonuna geldiğinizde hem otopark hem cafe olarak hizmet veren bir işletme var. Günlük 10 tl ücretle arabanızı buraya emanet edebilirsiniz ya da bazıları gibi yol kenarlarına bırakabilirsiniz. Kabak Koyu'na araç inişi yasak, o yüzden ya servislerle iniyorsunuz, ya da yürüyorsunuz. Ki ikinci seçeneği hiç ama hiç tavsiye etmem. Çünkü leş gibi sıcakta o tozlu yollarda, yaklaşık 30 dakika kadar yürümeniz gerekir. Hele bir de eşyalarınız varsa zaten pek mümkün görünmüyor yürümek. Servis ücreti kişi başı 6 tl. Servise bindiğiniz an macera başlıyor. Toprak yollar oldukça kötü durumda, daracık yollar acayip dolambaçlı ve son derece tehlikeli bir uçurumun kenarından gidiyorsunuz. Yolun kenarında hiçbir koruma yok. Bir teker ilerisi uçurum yani. İyi bir haber vereyim de içiniz rahat etsin, buradan düşen bir servis aracı yokmuş bugüne kadar. Aman olmasın da. Yolların neden bu durumda olduğunu sordum sanırım yakın zamanda buna ilişkin bir çalışma yapılacakmış. Tamam yine araç girişi yasak olsun, bu benim de desteklediğim bir durum. Araç girişi serbest olursa Kabak, Kabak olmaktan çıkabilir. Ama yollar düzeltilse çok daha sağlıklı olacak. Böbrek taşı olanların rahatlıkla düşürebileceği 5 dakikalık bir yolculuktan sonra koya iniyorsunuz. Günübirlik gelenler sahilde iniyorlar, sizi kalacağınız kampa kadar bırakıyorlar sonra. Çok sayıda kamp var koyda. Bazıları koya daha inmeden biraz tepede kalıyor, bunların manzaraları muhteşem tabi ama denize ulaşımları diğer kamplara göre daha zor. 

Biz geçen sene de Turan Hill Lounge'ı tercih etmiştik, bu sene de. Kabak Koyu'nun en eski kampıymış. Çok memnun kaldık biz. Odaları çok güzel, denize 5 dakikalık yürüme mesafesinde. Yemekleri iyi, personeli iyi. Kediler, tavuklar her yerde. Geçen sene yoktu, bu sene keçiler de var. Deniz dalgalıydı hep. Girişte ve çıkışta biraz zorlasa da sonrası sıkıntı yaratmıyor. Su sıcacıktı. Muhteşem bir mavi. Sabah erken kalksam dalgasız olacağını düşündüm ama ı ıh. Malesef sürekli dalga vardı. Eylül aylarında düz olduğunu söylediler. Seneye Eylül'de gideriz biz de :)

Öyle animasyon gösterilerinin yapıldığı, cıstakcıstak mekanlar yok. Geceleri şarabını, içkini alıyorsun, sahile iniyorsun, yıldızlar muhteşem. Tatil mekanlarında sıkça görülen vıcık vıcık insan kalabalığı yok. Doğanın göbeğinde, sessiz sakin, huzur bulabileceğiniz, kafa dinleyebileceğiniz bir yer. 

Fiyatlara gelince, Turan Hill'de tuvalet banyonun ortak kullanıldığı odalar ile içinde özel bulunan odalar var, çadır alanı var. İster kendi çadırınızla, isterseniz işletmeye ait çadırlarda konaklayabiliyorsunuz. Odaların boyutlarına, tuvalet ve banyonun durumuna göre fiyatlar değişiyor. Kahvaltı ve akşam yemeği fiyatlara dahil. Onun dışında yiyip içmek istediğinizde uçuk rakamlar beklemiyor sizi. Şehiriçinde bir mekana oturduğunuzda gelen menüyle aynı fiyatlar hemen hemen. Çok lezzetli bir menüsü var. Vegan-vejetaryen seçenekler de mevcut. Sahile yakın bir yerde market de var. 

Biz 2 arkadaşımızla gittik bu sene ve kampın en büyük evinde kaldık. 2 katlı olan evin alt katında bir banyo ve tuvalet var. 2 katın da balkonu vardı ama üst kattakinin müthiş bir manzarası vardı. Odalarda tv ya da buzdolabı yok. Klima var. Günlük kişi başına düşen ücret 225 Tl idi. 

Bu sene talihsizliğim hasta olmam oldu. Gittiğim gün boğaz ağrısıyla başladı. Geçirmek için ne bulduysa içtim. Hatta sağolsunlar personel bana zencefilli limonlu bir karışım yaptı ki tam bir ilaçtı. Ama yine de olmadı, ertesi sabah  o kadar kötü uyandım ki. Saç telimden ayak tırnağıma kadar her yerim ağrıyordu. İşte Kabak Koyu'nun bir eksisi size; doktor yok. Herhangi bir rahatsızlığınızda size bakabilecek biri yok. En yakın doktor Ölüdeniz'de. Bu da en az 45 dakika demek. Yani acil bir durumda epey sıkıntı yaratabilecek bir eksiklik bence bu. Doktora gitmem şart olduğu için servis çağırdık. Yarım saate yakın bir zamanda yukarı çıkabildik. Aracımızı alıp Ölüdeniz'e gittik. Sağlık ocağı bulduk. İğne verdi doktor. Hadi o gün orda yaptırayım ya ertesi gün, sonraki gün kim yapacak iğneyi? Aradım kampı, çok tatlı ve ilgili bir kız var, o iğneleri aşçılarının yapabildiğini, kendilerine de onun iğne yaptığını söyledi. Ohh dedim. Kampa geri döndük, iğneleri verdik. Aşçı bu iğneyi yapamayacağını söylemiş, ama yan kampta bir hemşire olduğunu, onunla konuşup ayarlayacağını söyledi. Tamam dedik. Ertesi sabah oldu, iğne vakti geldi. Soruyorum bizim haberimiz yok, sizin konuştuğunuz personel izne çıktı. E yan kampı arayın o zaman hemşirelerine söyleyin, neyse aradılar hemşire falan yok. Konuştuğumuz personelinizi arayın, onun bilgisi var, arayamayız izinde. Yardımcı olamıyoruz kusura bakmayın dediler. Aslında büyütmek istesem olay çıkarabileceğim bir durum. Bu soğuk algınlığı değil de başka bir rahatsızlık olsa ne olacaktı? Ya da şöyle diyeyim, ben Türk değil de yabancı bir konuk olsam aynı muameleyi ona da yapabilecekler miydi, bunu merak ediyorum. Olayı kapattık orda ama canımız sıkılmadı da değil. İlaçla vs. atlattık. Zaten o tek iğne bile inanılmaz toparladı, kendime getirdi beni. 

Kamptan ayrıldık, Ölüdeniz'i geçmek üzereyiz telefonum çaldı. Biz size yanlış iğneleri vermişiz, onlar bizim B12 iğnelerimizmiş. Ee ne yapabilirim, orada bir market ismi vereceklermiş ben oraya bırakacakmışım. Ben de bekliyorum ki benim iğnelerimi getireceklerini falan söylücekler. Kusura bakmayın ben market arayamam Ölüdeniz'de dedim. Bu konuda da ben onlara yardımcı olmadım. İğnelerim de onlarda kaldı zaten:( 

Bunu ufak bir aksilik olarak görüyorum ben. Çünkü gerçekten çok sevdim orayı. Kabak Koyu'nu ve evet bazı hatalarına rağmen Turan Hill'i. Diğer kampları da araştırdım, bence en güzeli Turan.

Kabak'a giderken ne almalısınız? Deniz ayakkabısı en çok işimize yarayan şey oldu diyebilirim. Çok fazla sivrisinek olduğunu söyleyemem ama vücuda sıkılan sineksavarlar iş görüyor. Sahilde şezlong ya da güneş şemsiyesi yok.  Kamptan bize şemsiye verdiler ama kampta kalmayacaksanız şemsiyeye ihtiyacınız olabilir. Haa bir de telefon çekmiyor :) Kampın restaurantında ve bazı alanlarda çekiyor, onun dışında maalesef hat yoktu. Onun dışındaa, pek bir şey almayın yaa. Kitabınızı alın gelin, gündüz cırcır böcekleri sesi eşliğinde kitabınızı okuyun. Geceleri dalga sesi ve şarap eşliğinde gökyüzünü izleyin. 

Kampın kedileri. Müthiş pozlar veriyorlar ve gerçekten çok mutlular.

Kolyeli keçiler. Bulundukları alan biraz dar yalnız:( Son derece hayvansever bir işletme olduğu için otlatmaya çıkardıklarını ve onlara iyi baktıklarını düşünüyorum. 

Şanslı ve huzurlu kedi. Baygın gözlerle manzaraya birlikte eşlik ettik. 

İşte kedinin ve benim oturduğumuz köşe. Burası cennet!

Kahvaltı zamanı. Tabi ki ona da yer ayırdık :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...