23 Ocak 2017 Pazartesi

İzlemeli Okumalı Günler

Tess Gerritsen adını duydunuz mu? Blogda hiç bahsetmemiş olmama şaşırdım aslında, yoksa benim bloğun arama kutucuğu mu çalışmıyor. Cerrah isimli kitabıyla tanıdım kendisini ve devamı da geldi. Çırak, Yörünge, Hasat. Çok sürükleyici tıbbi gerilim tarzı kitaplar yazıyor güzel hanımefendi. Yazmak için doktorluğu bırakmış kendisi. İyi de yapmış bence. Okumanızı tavsiye ediyorum. 


Burcu'nun çekilişinden kazandığım Ayşe Kulin'in Gizli Anların Yolcusu'da bir solukta bitti. Ayşe Kulin'den daha önce Türkan'ı okumuştum. Gizli Anların Yolcusu çok kolay okunan, sürükleyici bir kitap. Konu itibariyle de farklı ama yine de pek sevemedim. Karakterler derin gelmedi, bazı bölümler çok yapmacıktı.

Şu anda da Stewan Zweig Günlükler'i okuyorum. 

Haftasonu sinemaya gittik, Passengers'a. Güzel kadın, güzel adam, konu güzel ama konuyu piç etmişler sanki biraz. Güzel bir kadın ve adam olunca iş romantiğe bağlanmış hemen. Daha büyük beklentilerim vardı ama sıkmadı. Gitmeyin demem yani. 





Geçen akşam da evde "Zootropolis"i izledim. Çok sevdim. Böyle izlemeli, okumalı günler geçiriyorum işte. Tam istediğim gibi. Küçük hayatımda küçük mutluluklarımla huzurluyum yani. 

16 Ocak 2017 Pazartesi

Fethi Abi

Kötü başladı 2017 . Terörle bitirip, terörle başlattık yılları. Radyoda, televizyonda izlediğimiz şeyler gibi geliyor olaylar, ölümler sadece sayı gibi. Her gün biraz daha normalleşiyor. 

Fethi Sekin öldü. Fethi abimiz öldürüldü. Tanıdığım, hemen her gün gördüğüm bir insan. Senelerdir baktığı simsiyah köpek hep yanında, onunla beraber dolaşan, arabaların peşinden havlayan, kendini polis sanan bir köpek işte. O da geride bıraktıklarından artık. 



Bir insan, hangi amaç uğruna, hangi fikir hangi ideoloji uğruna yaşamından vazgeçebilir aklım almıyor. Olayın iki yönü var aslında. Hem eylemi gerçekleştirenler açısından, hem Fethi abi tarafından bakarsak, daha da ilginçleşiyor durum. Bir insanı ne yaparak, ne vaat ederek, ne vererek canından olmaya ikna edebilirsiniz? Terörist dediğimiz gencecik insanlar ne uğruna vazgeçiyorlar yaşamlarından? Sanırım sorunu çözmek için önce bu soruya cevap bulabilmemiz gerekiyor. Nasıl bir zihniyet hiç tanımadığı insanları öldürmek ister? 

Ve diğer tarafı. Fethi abi. Elinde bir tabancası, sayılı mermisi var. Karşısında uzun namlulu silahlarla, bombalarla teröristler. Kaç defa izledim o görüntüleri bilmiyorum. Gözümün önünde sürekli tekrarlanıyor. Üzerlerine koşuyor, tabancasıyla uzun namlulunun üzerine koşuyor, birkaç metreden ateş ediyor, mermisi bitiyor, geri dönüp koşmaya başlıyor ve sonra yere yığılıyor. Aklımda sürekli tekrarlanan bu görüntü işte. 



O nasıl vazgeçti yaşamından peki? Çocuklarından, eşinden, aldığı nefesten... Nasıl bir cesarettir bu. O bir trafik polisiydi. Kaçabilirdi. Yapmadı. 

Yüzlerce adliye çalışanının, hakimin, savcının, vatandaşın yaşamını kurtardı. Kendi canından vazgeçerek. 

Ölümse, hepimiz öleceğiz. Nasıl, ne zaman, ne şekilde? Fethi abi "kahraman" kelimesinin gerçek karşılığı olarak öldü. Yaşatmak için öldü. 

Taslak halinde günlerdir bekliyor bu yazı. Anca toparlayabildim. Gözümün önünde yere yığılan trafik polisi. Tekrar tekrar, tekrar tekrar... 


4 Ocak 2017 Çarşamba

Farklıysan öl!



Dünyanın daha yaşanılır, daha güzel bir yer olması için tek bir şart var o da: farklılıklara saygı. Bizim gibi düşünmeyene, bizim gibi yaşamayana, hatta bizden olmayana yani diğer canlılara, hayvanlara, doğaya saygı. Bu kadar zor mu bu? Neden bu kadar zor? 

Yılbaşında yaşanan korkunç olay için ülkemde o kadar çok yaratık var ki, "ohh" diyerek o teröristten bir farkı olmayan.  İsteyen yeni yılın gelişini kutlar, isteyen Noeli kutlar, isteyen içer, isteyen namaz kılar. Bu kadar zor mu bunu kabullenmek? İlla herkes sizin gibi düşünmek ve yaşamak zorunda mı? Dünyayı boktan bir yer haline getiren en büyük sebep de bu işte. Herkes benim gibi olsun mantığı. Bunu destekleyen en büyük faktörse din. İster İslam ister Hristiyanlık olsun, dinlerin mayasında var bu mantık. Kimse de gerçek İslam bu değil zırvaları yapmasın boş yere. O gerçek İslam değil, bu gerçek İslam değil. Gerçek İslam nerede yaşanıyor acaba, Plüton'da falan mı? Bırakın başka bir dine mensup olmayı, İslam içindeki farklı mezheplere inanan insanlar birbirlerini gebertiyorlar cennete gideceğine inanarak. 

Yılbaşından önce el broşürü dağıtan tipler, yılbaşı gecesi tombala oynamak, tv izlemekten tutun, kuruyemiş yemenin bile haram olduğunu söylüyorlar. Tombala oynamak haram ama küçücük kızlarla evlenip gerdek gecelerinde öldürmek serbest. Kuruyemiş yemek haram ama piyano çaldı diye bir insanı kırbaçlamak serbest. Kokuşmuş bu zihniyetten ve onların yarattığı bu karmaşadan nefret ediyorum. Noel babayı yumruklayan sakallı takkeli bilboardlarla bu terör olayını kışkırtanlara ne gibi bir işlem yapıldı acaba? Ya da İzmir'de patlama olmamasından yakınan yaratığa ne gibi bir işlem yapıldı? Bizden olan ölümlere üzülüp, bizden görmediğimiz ölümlere sevindikçe bu pisliğin içinde boğulup gideceğiz. 

Milletçe travma halindeyiz. Her gün evden çıkarken bir yerlerde patlar mıyım korkusu. Metroda, otobüste, avmde, sokakta tedirginiz. Akşam eve sağ salim döndüysek, bu bir mutluluk sebebi. Çocuklarımızı evden çıkarmak istemiyor, bir yere gitmesine izin vermiyoruz. Tesadüf hayatların yaşandığı bir ülke haline geldik. İyi giden tek bir gelişme yok ama bazıları hala dünya lideri sanıyor kendini. Bu kadar kötü bir gidişatın bu kadar büyük bir yüzde tarafından ölümüne desteklenmesi bence psikiyatrik bir araştırma konusu olabilir. Kesin bir delilik hali bu.  Bir devletin en büyük görevi nedir? Vatandaşlarının can güvenliğini sağlamak. Bunu beceremeyen bir devletten başka şeyleri düzeltmesini beklemek ne kadar mantıklı? İnsanlara "bugün de patlamadık" diye şükretmesini öğreten bir yönetim anlayışı, ilginç.   

Ne kadar gündemden uzak kalmaya çalışsam da imkansız. Yalnız tüm bu olaylar, kalbimin nasır tutmasını sağladı sanırım. Önceki hassasiyetim, kendimi yıpratmam yok. Artık çok da umursamıyorum olanları. Belki kullandığım ilacın etkisinden belki de hak ettiğimiz gibi yönetildiğimizi düşündüğümden. Çünkü kendime zarar vermekten başka elimden gelen bir şey olmuyor diğer türlü. 


Geçenlerde Gündüz Vassaf'ın son kitabını okudum. "Ne yapabilirim"adı.  Gündüz Vassaf'ı çok severim, ilk okuduğum kitabı "Cehenneme Övgü"den beri. Maalesef onun kadar inançlı değilim bir şeyleri değiştirebileceğimize ilişkin. Evet yapabileceklerimi yine yaparım ama umudum yine de yok. İnsanlığa karşı umudumu yitirdim. Bir şeylerin daha güzel olmasını beklemekten vazgeçtim. Özellikle bu ülke için.  

Kendi küçük hayatımı yaşıyorum, kendi küçük mutluluklarımla avunuyorum, küçük işimi yapıp, küçük evime gidiyorum, eşimle ve küçük kedimle huzur bulup, daha geniş düşünmemeye çalışıyorum. Akıl sağlığım için de böyle olması gerektiğini düşünüyorum. Yeni yıldan tüm beklentim de bu düzenimin bozulmaması. 

Herkese mutlu, huzurlu yıllar diliyorum. 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...