23 Haziran 2014 Pazartesi

Sevgili Günlük,

Uzak kaldım buralardan. Ders çalışmaya başladım artık. Akşamları yemek yedikten sonra yarım saat oyalanma hakkı tanıyorum kendime. Sonra oturuyorum dersin başına, uyuyana kadar. Önceden saat 10 da yatağa girerdim, şimdi biraz uzattım; 11 gibi yatıyorum. Yavaş yavaş uzatıcam süreyi, amaç 12'de yatmak. Hiç öyle gözlerinizi aça aça bakmayın, uykuyu çok seviyorum ne yapayım. Benim için çok geç bi saat 11'ler 12'ler :)

İşyerinde de yoğunum. Hem çalışma arkadaşım izne ayrıldı, hem de işlerin yoğun olduğu bir dönem. Fırsat buldukça bloglara bakmaya çalışıyorum aralarda. 

Cuma günü evlilik yıldönümümüzdü. 5. yılımızı doldurduk. Alsancağa gittik, yemek yedik, birer bira içtik sahilde. Kitapçı dolaştık, kitapçının önünde müzik yapan bir grubu dinledik.    Kalemlere, defterlere dokundum. Çok ama çook seviyorum, kırtasiyeyi. Ama anacım abartmışlar bunlar. Bir defterler var 80 lira. 80 lira vereceğim deftere yazmaya kıyamam ben, öyle durur senelerce o. Kalemleri hiç söylemiyorum bile, uçuk rakamlar. Kitapçılarda beni nedense bir panik havası sarıyor. Onca kitabı okuyamayacak olmanın hüznü, daha çok kitap okumalıyım telaşı. Hiç kitap okumuyorum tersine. Ders çalışıyorum diyorum ama istesem aralarda kitap da okuyabilirim. İşte yine zamanı verimli kullanamıyor olmanın sonuçları. Haftasonu hiç çalışmadım. Cumartesi eşimin arkadaşının doğumgününe gittik, pazar günü de annemle, ablamlarla kahvaltı, gezme tozma, öyle geçti. 

Balkondaki kovanda çalışmalar sürüyor :) Birbirimizi izlemeye devam ediyoruz şimdilik.

Kordon'da oturmuş biralarımızı içerken, İzmir'in ne kadar güzel olduğunu konuştuk. Ve biz biralarımızı yudumlarken, komşu ülkede yaşanan katliamı düşündük. Dibimizde ne acılar yaşanıyor, ama işte ateş düştüğü yeri yakıyor. Ben gitgide daha çok korkuyorum artık. Vatanımın o hallere düşmesinden korkuyorum. Sokaklarda Suriyelileri görüyorum, geçen gün kırmızı ışıkta bir kız çocuğu geldi arabamızın yanına. Dileniyor. Küçük daha 8 yaşında anca vardır. Suriyeli. İçim parçalandı. İnsanın vatanının olmamasından daha kötü bir şey var mıdır? O küçük çocuğun suçu ne? Neden yaşanıyor bunca acı? Her gün yeni infaz görüntüleri yayınlıyor Işid belası. Tehditler savuruyorlar, ya bizden yanasınız, ya kafirlerden diyorlar. Türkiye topraklarını cihad alanı gösteriyorlar. Ben her geçen gün daha çok korkuyorum. Gerçekten çok korkuyorum. 

17 Haziran 2014 Salı

Balkonumdaki minik misafirler

Balkonumuzda minik ama ilerde tehlikeli olabilecek misafirlerimiz var ve ben ne yapacağımı bilemiyorum. Arılar şimdilik 4 taneler ve harıl harıl kovan örüyorlar. Şimdilik bir pinpon topu büyüklüğünde bir kovanları var, işi ne kadar büyütürler bilemiyorum. Birçok kişiye göre bir süre sonra balkona çıkamayacak, camı açamayacak hale gelebiliriz. Bir an önce koparıp atmam yönünde fikirler var ama ben kıyamıyorum kiii. O kadar güzeller ki, nasıl uğraşıyorlar. Yaptıkları şey tam bir sanat eseri. Fotoğrafta net çıkmamış ama minik kanallardan oluşan bir top. Şimdilik izliyorum sadece. Ne yapsam karar veremiyorum. İşi büyütmezler umarım fazla :) Sizce ne yapmalıyım?



11 Haziran 2014 Çarşamba

Simitçi


İş yerimin girişinde bir simitçi vardı. Arabası olanlardan. Genç bir çocuk ve ayağı aksayan annesiyle nöbetleşe duruyorlardı arabanın başında. Çok değil, 20-30 simit, poğaça olurdu arabalarında. Bitirene kadar durur, sonra kapatıp giderlerdi. Simitimi her gün onlardan alıyordum, karşıdaki simit dükkanına rağmen. Simit dükkanında 75 kuruşa satılan simiti 90 kuruşa satmalarına rağmen, her gün 1 liraya simit alıyordum. Sonradan sohbet etmeye, durumlarını öğrenmeye başladıkça, en doğrusunu yaptığımı da anladım. Baba şeker hastası, inşaatlarda falan bekçilik yapıyor. Annenin ayağı sakat, bir dizi ameliyat olması gerekiyor, genç üniversite okuyor ama harcını bile yatıramıyor. Ve tüm geçimlerini bu arabadan sattıkları 30-40 parça simit, poğaça parası ve bekçilik maaşıyla sağlıyorlar.

Karşılarındaki dükkanda insanlar simit almak için sıraya girerlerken bu insanlar o dükkanı seyrediyorlar. Klasik bir hikaye oldu aslında günümüz için bu durum. Avm'ye karşı bakkal durumları. 

Bizim cebimizden çıkan günlük 15-20 kuruş bize bir kaybettirmez, ama bir ailenin geçimini sağlayabilir. Ne olurdu, karşıdaki dükkandan değil de bu simitçiden alsaydınız simitlerinizi. 

Simitçi dün arabasını sattı ve kapattı. Üzüldüm, aradım sordum. Kazanamıyorduk dedi. Başka şeyler bakacağız artık dedi. Üzüldüm. Gerçekten üzüldüm. 

9 Haziran 2014 Pazartesi

En rahatsız edici hayvan ödülüm; SİVRİSİNEK...

Yaz gecelerimin kabusu başladı. Yatarsın yatağına, sıcaktır üstünü de örtmezsin. Tam uykuya dalacakken kulağının dibinde vızzzzz sesi. Namussuz hayvan öyle de gıcık bir sesi var ki. Sonra o sıcakta üstümü örtmek zorunda kalırım, boğazıma kadar çekerim pikeyi, içerde terden sırılsıklam, uyu uyuyabilirsen. Geçen akşam geldi yine kulağımın dibinde vızladı. Uyuyamam hayatta. Kalktım gecenin bir yarısı sivrisinek arıyorum odada. Bulamadım tabi, oda değiştirdik, salona geçtik eşimle. Yatak odamızı sivrisineğe terk ettik. Sevmediğim hayvan yok dedim ya geçen yazımda. Atlamışım bak bunu. Sevmediğim hayvan; kesinlikle sivrisinek.  

Sizin en rahatsız edici hayvanınız hangisi?

8 Haziran 2014 Pazar

BİSİM'le Kent Ormanı

Cumartesi İnciraltı Kent Ormanı'na gittik. Geçen bütün hafta yağmur yağdı, hatta çamur yağdı desem daha doğru olur. Oto yıkamacılara gün doğdu :) 

Cumartesi hava yağsam mı yağmasam mı diye düşünürken, hadi çıkalım dedik. Çok seviyorum Kent Ormanını. Yemyeşil, masmavi, tüm İzmir karşında, tertemiz havası. Daha ne olsun. 

Daha ne olsun derken bir de BİSİM var artık. Bisim ne mi? İzmir Büyükşehir Belediyesinin sunduğu müthiş bir hizmet. Bisiklet kiralıyorsun, biniyorsun istediğin yere gidiyorsun, sonra bir bisim istasyonuna bırakıyorsun bisikletini. Daha detaylı bilgi için TIK.  

Bisim kart çıkarmadığım için kredi kartıyla kiraladım. 25 lira bloke ediliyor kartınızdan. Sonra ilk bir saat için 2, sonraki saatler için 1 lira ücret kesiliyor kartınızdan. Bisikleti geri getirdiğinizde 25 lira blokeniz kartınıza iade ediliyor. 

Bisikletler çok güzel, gayet de kaliteli ve rahatlar. Hijyen takıntınız varsa tek sorun bisikletin tutulacak yerleri çok feci :) Hiç öyle takıntım olmadığından, bir güzel bindim bisiklete, yıkarım geçer nolcak.

Her ihtimale karşı aldığım yağmurluğumu da sepetime koydum. Sıcak olmasına rağmen, epey rüzgarlı bir hava vardı. Bütün kent ormanını turladım. Belki yıllardır binmiyordum, o kadar özlemişim kiiii. 

İlk turdan sonra bacaklarım ağrıdı tabi. Çay molası verdim. Eşim tabi ki benimle takılmadı. O deniz kenarında balık tutma hevesindeydi her zamanki gibi. 

Son gittiğimizde yaşadığımız termos sıkıntısından sonra büyük ve kırılmaz bir termos almıştım. Oturdum çayımı içtim İzmir'ime karşı. O sırada Bayraklı, Bornova civarında kapatan hava gürlemeye başladı. 

Gök gürültüsünü dinlemeyi severim. Doğanın muazzam büyüklüğü karşısında kendi küçüklüğümü hatırlatır bana. Sonra bir tur daha attım ve bisikletimi bıraktım. Hava da iyice kapatmaya başlamıştı zaten. Oturdum ağaçların altına yaprakların hışırtısını ve gök gürültüsünü dinledim.   

Evimize dönerken yağmur başlamıştı. Çok keyifli bir gündü. Bisimi çok sevdim. İnciraltından, Mavişehir'e kadar tüm sahil boyunca istasyonları mevcutmuş. Tek kelimeyle harika bir hizmet. Teşekkür ederim şahsım adına:)



5 Haziran 2014 Perşembe

Karga


Sabah eşimle evden çıktık, sokakta iki tane karga elektrik tellerine tünemişler, kanatları yarı açık vaziyette acayip yüksek bir sesle çığlık atıyorlardı resmen. Bir yandan da yere bakıyorlardı. Baktıkları yere gittiğimizde bir kedi hızla kaçtı ordan. Sonra bir baktık ki, küçük bir karga var yerde. Sanırım kedi onu yaralamış, uçamıyordu. Ben tabi hemen karganın yanına doğru gittim, neyi var diye bakmak istedim. Birden kargaların çığlıkları daha da yükseldi, eşimin çekil ordan hemen diye seslenmesiyle bir baktım ki, kargalar bana saldırıya geçmiş. Kafamın hemen üzerine doğru dimdik iniyordu bağıra bağıra. Çekildim hemen karganın yanından. Ciddi anlamda uçamayan kargayı korumaya almışlardı.  

Kargalar hakkında çok yanlış inanışlar var genel olarak. Yüzlerce yıl yaşadıkları, aptal oldukları gibi. Lanetli ve karanlık bir durum da yüklenmiş nedense kargalara. Ama ben kargaları çok severim. Hoş hangi hayvanı sevmiyorum ki zaten :) Hazır kargalardan bahsetmişken, kargalar hakkında birkaç doğru bilgi de vereyim;

- Aptal olarak tanınmalarına karşın kargalar, en zeki hayvanlar arasındaymış. Zeka seviyesinin köpekgillerle eşit olabileceği düşünülmekte. Şempanze ve yunuslara yakın bir zeka oranları varmış. Son derece iyi bir alet kullanıcısı olan kargalar ayrıca alet de yapabiliyorlarmış. Alet yapımıyla ve kullanımıyla ilgili bir deneyi de izlemiştim, süperdi. İzlemek isteyenler için: TIK.

- Kargaların ömrü üzerine son derece abartı rakamlar söylenir. 200 yıl bile duydum. Gerçek ise; kargaların ömrü 15-20 yıl civarıdır.

- Müthiş bir taklit yetenekleri varmış. 100 kelimeyi ve 50 tam cümleyi öğrenebilen kargalar varmış. Sesleri taklit ederek diğer hayvanlarla dalga geçerlermiş. Ses taklitini bilmem ama bizim kızla balkonda dalga geçtiklerine bizzat tanık oldum. Resmen benim minik kızımla eğleniyorlardı, gak gak gak eşliğinde. Balkonda bir sağa bir sola uçup duruyorlardı, bizimki de çılgına dönmüş bir vaziyette onlara bakıyordu. Aşağı atlamasını istiyorlardı sanırım yavrumun.

- Kargaların ekinlere zarar verdikleri gibi bir inanış da vardır. Bu da yanlışmış. Aksine her türlü ekin zararlısı böcekleri yiyerek olumlu katkıları bile oluyormuş. 

- Hafızları da iyiymiş ve kindarlarmış, sakın ola bir kargaya zarar vermeyin, başınıza bela almayın derim. Kafanızı yararlar valla. 

3 Haziran 2014 Salı

Günübirlik hayaller...


Cuma akşamı Efes Antik Tiyatroda konsere gittik eşimle beraber. İzmir Devlet Senfoni Orkestrasının kapanış konseri vardı. Carmina Burana'yla büyüleyici bir konserdi. Zaten ortam büyüleyici. Müthiş bir yer gerçekten Efes. İnsanın ağzını açık bırakacak kadar muhteşem bir ortam. Müzik de bu ortamla birleşince tüylerim diken diken dinledim. 





Pazar da babama gittik. Saat 4:30 da kalktık gittik, tarlada çalıştık. Sonra kahvaltımızı yapıp, 3 saat uyuduk. Babam iyi, ufak tefek sıkıntıları var ama umarım geçicek yakın zamanda. Tavuklardan birkaçı kuluçkadaymış, 7 tane civciv çıkmış. 21 gün yatıyormuş yumurtanın üstünde. O kadar güzeller ki. Bakmaya doyamadım. Yumurta endüstrisinde bu yavrulara nasıl kıyıyorlar :( 

Bilmeyenler için bunu da anlatayım. Yumurta sektöründe erkek civcivler değersizdir. O yüzden de ayıklanır. Yürüyen bir bandın üzerinden civcivler geçer. İnsanlar erkekleri ayırır ve bir çuvala bir varile vs.atar. Bu civcivler ya üstüste havasızlıktan boğulmaya terkedilir, büyük çöp poşetlerine tıkılır ve ağzı kapatılır. Ya da bir tür kıyma makinesine canlı canlı atılır ve hayvan yemi yapımında kullanılır. Benim bakmaya doyamadığım bu yavrulara birileri hiç gözünü kırpmadan kıyıyor. 




Bunlar da kedicikler. Anneleri zaman zaman buraya gelip doğuruyor ve gidiyor :) Bunlar onun yavrularından. Büyüdüler ve fotoğraftan da anlaşılacağı üzere keyifleri son derece iyi. Yünden yapılma yataklarında keyif çatıyorlar. 



Bunlar da babamın böğürtlenleri. Ya neden elim ayağım tutarken, hayallerimdeki gibi yaşayamıyorum? Neden illa emeklilik hayalleri kuruyorum, emekli olduğumda istediklerimi yapabilecekmişim gibi. Hem kim öle, kim kala o zamana. Babamın yanına gittiğimde günübirlik hayaller yaşıyorum işte böyle.



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...