9 Mayıs 2015 Cumartesi

Beklenen...

Sonunda beklenen ilan verildi, söylentiler doğrulandı. 28 Haziran sınav günüm. Kendimi bu sınavdan başka hiçbir şeye odaklamamak üzere, başlangıç yapmış durumdayım. 10 gün kadar sonra da yıllık iznimin tümünü alarak evde kampa gireceğim. 

İlanda belirlenen sınav kapsamı olsun, yükselmeye verilen kadro sayısı olsun son derece memnun edici. En azından beklentilerimin üzerinde bir sayı. O nedenle şu aşamada tek amacım, bu sınavın yazılı kısmında tastamam bir 100 puan alabilmek. Sözlü kısmına elim güçlü girebilmek için bu şart. 

Kaçtım şimdilik...

6 Mayıs 2015 Çarşamba

Leman Sam ve şişelere sokulan papağanlar hakkında.




Gün geçmiyor ki, hayvanlara eziyetle ilgili bir haber okumayayım. O kadar çok şey izledim, o kadar kaldırmıyor ki artık yüreğim, beynim... Leman Sam'ın Ayşe Arman'la yaptığı söyleyişi okudum geçen gün. (buradan okuyabilirsin) Kendi sözlerimmiş gibi, benim ağzımdan çıkan kelimelermiş gibi... Söyleşinin bir yerinde "açık bir yara gibi yaşıyorum ben" diyor Leman Sam. Bu konuda hissettiğim duygunun kelimelere dökülmüş hali tam olarak bu işte. Sürekli sızlayan, kanayan, kabuk tut(a)mayan bir yara gibi. Gece yatağa girdiğimde geliyor bazen hayvanlara yaşattıklarımız, uyuyamıyorum. Çektiği acıları içimde hissetmekten, çığlıklarını duymaktan kurtulamıyorum. Bu öyle bir şey ki, bu acıya gözlerini kapatanlar, görmeyenler ve duymayanlar, biz gibi insanları küçümsemeyi, dile getirmeye çalıştığımız acıları, ağızlarındaki yamuk sırıtışla sanki komik bir şeymiş gibi karşılamayı çok seviyorlar. Öyle insanlarla karşılaştığımda, ağızlarının ortasına bir yumruk geçirmemek için zor tutuyorum kendimi. Çok mu komik başka canlıların acıları için üzülüyor olmak, çok mu hoşuna gidiyor masum canlıların senin bir öğünün için, ayakkabın için, kıyafetin için, kullandığın rujun, temizlik malzemen için, senin eğlenmen için, çırpına çırpına can veriyor olması, demek istiyorum. İçimdeki bütün kini o gevrek gevrek sırıtarak "yaaaee sen de çok hassassın" diyen tipe kusmak istiyorum. Aslında böyle tiplere verecek öyle güzel cevaplarım var ki, öyle bir göt eder oturturum ki... Ama işte, bulunduğun ortam müsait olmuyor, durum uygun kaçmıyor, olmuyor da olmuyor, onlar seni küçümsediğiyle kalıyor, sen boktan şeylere kafayı takan üfürükten entel olarak kalıyorsun.



Görmek istemediğiniz şeylere bakmamaya devam ettikçe onlar yaşanmaya devam edecek. "Ay içim almaz benim öyle şeyleri izlemeyi" diyenlere sormak istiyorum, içinizin almadığı şeylere ortak olmak hiç mi vicdanınızı sızlatmıyor, bakmak dahi istemediğiniz acıların sebebi olduğunuz için hiç mi tadınız kaçmıyor? 

Bugün de pet şişelere sokuşturulmuş papağanları gördüm, içim sızladı yine. (Haberi burada) Leman Sam'ın da dediği gibi, ben de insanı eşrefi beşer olarak görmüyorum. Bütün canlılar gibi insanlar da yaşama tutunma adına bu gezegende varlık gösteriyor, bütün canlıların yaşama istekleri vardır, bütün canlılar hissediyor, sinir sistemi olan tüm canlılar acı çekiyor, ne onlar bizim için, ne biz onlar için var edildik. Kendi türünü üstün gören bu zihniyetten nefret ediyorum. Senin yaşama hakkın olduğu kadar o kedinin, o köpeğin, kuşun, böceğin, ineğin, filin de yaşama hakkı var ve hiçbir güç onun yaşam hakkının sonlandırılmasını senin benim keyfime bağlayamaz. Bağlayamamalı. 

Leman Sam'ın nefretini, hissettiklerini, içindeki adalet duygusunun bu şekildeki yansımasını sonuna kadar anlıyorum. Bazen insanların başına gelen şeyler zerre kadar acıtmıyor içimi, hatta izlediğim bazı görüntülerdeki insanlara, hayvanlara yaptığı işkencenin aynısını kılım kıpırdamadan yapabileceğimi düşünüyorum. Toplumumuzun en iğrenç şiddet olaylarına gözlerini yumarken,  karıncayı incitmekten korkan insanları düşüncelerinden dolayı linç etmeleri artık beni şaşırtmıyor. Aslında bu ülkede beni hiçbir şey şaşırtmıyor artık. Tımarhane gibi oldu ülke anasını satayım. Umudum da kalmadı bir şeylerin değişeceğine ilişkin. Neyi desteklediğini bile bilmeden destekleyen, neye inandığını bile bilmeden inanan milyonlar, bizi de beraberlerinde sürüklüyor işte karanlığın dibine dibine. Kendi başıma gelecek bile olsa, gelecekte yaşanacaklara dair tahminlerim beni endişelendirmekten çok kayıtsız bir umursamazlığa büründürüyor. 

Amaaan, içimdeki içime sığmaz olunca gelip gelip yazarım işte buraya. 

2 Mayıs 2015 Cumartesi

34


Doğumgünüm. 34 oldum. Google bana doodle yapmış, sağolsun :) 
Eşim akşam çıkalım gezelim, nereye gitmek istersin dedi. Uzun zamandır görmeye hasret olduğum bir manzara var, şehir ışıklarından uzakta, berrak bir gökyüzü görmek istiyorum. Yıldızları izleyebileceğim bir gökyüzü görmek istiyorum. Bakalım, yıldızları görebilmek için kaç kilometre yol yapmamız gerekecek. 
Bu da eşimin sabah sürprizi :) İyi ki varsın, biliyorsun değil mi? 



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...