23 Eylül 2015 Çarşamba

Senenin en nefret ettiğim günleri


Yaşadığım toplumda genel kabul gören ve yüzyıllardır sorgulanmadan uygulanan kurban "bayramı"na geldik yine. Her sene Çin'de düzenlenen köpek yeme festivali, Kanada'daki fok katliamı, Danimarka'daki geleneksel balina katliamı. Bunlar neyse benim için kurban da o. Bunu her sene yaşamaktan, görmekten nefret ediyorum. Bastırmak zorunda olduğum nefretimi, artık içime sığmayan tiksintimi haykırmak istiyorum. Geçen gün bir video izledim. Hacda kurban kesimi adı altında yaşananları. Hayvanları ayaktayken boğazlarına kesik atıp, birbirinin üzerine atıyorlar ve o hayvanlar birbirlerinin üzerinde çırpınarak, yavaş yavaş can veriyorlar. Birkaç günde milyonlarca hayvan katlediliyor. Ve bunu inanç uğruna yaptığını söyleyenler, buzluklarını etle tıka basa doldurup, ibadetlerini yapmanın huzuruyla mangallarını, kavurmalarını yiyorlar. Müslüman dünyanın kestiği kurbanlar gerçek amacı olan paylaşmak ve fakirleri doyurmak adına kullanılsaydı dünyadaki açlık sorununa bir nebze çözüm bulunabilirdi sanırım. Ama ne oluyor biliyor musun, kabede kesilen milyonlarca hayvan gömülüyor. Sonuç: ceplerini dolduran mutlu araplar, sevap kazandığını düşünen mutlu müslümanlar ve can çekişe çekişe ölen ve toprağa gömülen milyonlarca hayvan. 

İçimde yaşamak zorunda bırakıldığım bu hislere bu sene katlanmam daha kolay olacak çünkü evden çıkmayacağım. Görmek, duymak istemesem de, biliyorum ki milyonlarca hayvan yine bu geleneğe kurban gidecek. Birilerinin yüzüne gülerek bayramlarını kutlamak zorunda kalmayacağım için daha iyi hissediyorum kendimi en azından. Çünkü bu benim bayramım değil. Gün gelir de bir gün "önceden hayvan kesip adına bayram deniliyormuş" diye şaşıran insanlar olur mu acaba?

Beynini kullanmayan insanları kullanmanın en kolay yolu nedir biliyor musun; din. Hiç sorgulamayın olur mu? Yüzyıllardır süren geleneklerimizdir, inancımızdır deyip uygulayın. O yüzden bu haldeyiz biliyor musun? Davranışlarının nedenini bile bilmeyen, sorgulamayan, merak etmeyen, araştırmayan insanlar olduğumuz için böyleyiz. Onun için birbirimizi gebertip, en dindar benim kavgası yapıyoruz. Onun için milyonlarca insan vatansız bir şekilde heba oluyor. Onun için iç savaşta olan ülkende sokakta adam gırtlaklanırken bile sen çocuk doğuruyorsun. İşte onun için çocuklarımız kıyılara vuruyor. Sorgulamamaya devam edin olur mu? Düşünmemeye, araştırmamaya, okumamaya, görmemeye devam edin. 

Bayramın afiyet olsun.

22 Eylül 2015 Salı

Durum hala stabil

görsel şuradan

Bir ay olmuş yazmayalı. Yazmayı bırakınca dönmek daha zor oluyor. Zaman zaman yazmaya niyetlendim aslında, yazacak da çok şey oldu, ama hep niyette kaldı. Son yazdıklarımdan yola çıkarak neler olduğunu anlatmakla başlayayım. 

Üzüm misafirler gidince yemek yemeye başladı, hayvan resmen açlık orucuna başladı eve birileri geldiği için. Bir insanla bir kedinin beraber yaşadıkları için birbirlerine tıpatıp benzemeleri konulu araştırma yapmak isteyen varsa Üzüm ve beni ele alabilir. 

Daha önceki yazımda kullandığım görsel vardı ya, hani deli dehşet yıldızlı bir gökyüzü olan. Ve senelerdir görmediğim için sürekli içimde kanayan bir yara olan gökyüzü, işte sonunda öyle bir gökyüzü izledim. Oturduğumuz yerden 75 km. uzaklaşarak samanyolunu çıplak gözle bile görebildiğimiz bir yer bulduk. Sıradaki hedefim bir teleskop. Sanırım 15 sene önce arkadaşımızın yazlığında kalırken, sahilde sabahladığımız zamanlarda görmüştüm böyle bir gökyüzü. Dünyanın evrende bir toz zerresinden başka bir şey olmadığı düşüncesini yaşatıyor gökyüzünü izlemek. Yıldızların ve gezegenlerin yüzlerce ışık yılı öncesinden gelen ışıltılarını izlemek inanılmaz bir dinginlik yaşatıyor bana. "Ne kadar da küçüğüz" hissi. Başımızı kaldırıp göğe bakmak, doğayı izlemek... Bazen insanlığın bunu yapmadığı için bu halde olduğunu düşünüyorum. Kendini doğadan ayrı tutmaya çalıştıkça, kendini hakim ve üstün kılmaya çalıştıkça çamura saplanıyor insanlık. Beceremiyoruz, doğaya uyum sağlamayan tek tür olarak evrimin yüz karasıyız. Neyse, ne diyordum, bir sonraki hedefim bir uyku tulumu ve bir teleskop almak. Önümüzdeki yaza kalan güzel planlarım var.

İş ortamım huzursuzluk kaynağım olmaya devam ediyor. Mülakat tarihi hala belirsiz, düşmanlık, sinsilik, kuyu kazmaca son sürat devam ediyor. Bana en sıkıntı veren durumlardan birinin "belirsizlik" olduğuna karar verdim. Planım dahilinde olmayan, düzenimi bozan, ne zaman ve nasıl olacağını bilmediğim her durum tedirgin ediyor beni. Artık çok sıkıldım, kaç zamandır buraya gelip gelip sınavdan bahsetmekten feci şekilde sıkıldım. Sürekli kendimi ders çalışmam gerek diye kasmaktan, yapmak istediklerimi ertelemekten, iç huzuruyla bir şey yapamamaktan sıkıldım. Sadece sınav stresi değil aslında bu durum, amirimin değişmesi de beni fazlasıyla mutsuz ediyor. Zaman zaman ağlama krizlerine giriyorum. Güzel olan şeyler de yok değil aslında. Yeni iş arkadaşlarımdan biriyle gayet iyiyiz. Çok sevimli bir kız. Uzun zamandır iş ortamımda olmayan muhabbeti onunla kurdum. Hatta içip, ağlaşıp, dertleşmişliğimiz bile oldu. Bu benim için büyük bir şey, ciddiyim. Senelerdir eşim ve ablam dışında birisiyle diyaloğa girmişliğim bile yok benim. 

Mülakata hazırlanmak ne kadar zor ve sıkıcı bir şey. Genel kültür gibi sonsuz ve anlamsız bir kategori var önünde. Her şeyi kapsıyor. Eleme yapabilmek için üretilmiş bir kategori. İşim biraz şansa, çokça da onların vicdanlarına kalmış durumda. Mülakat konusunda deneyimli olanlar birkaç tüyo verirlerse ne güzel olur :) Küçük Joe, senin tavsiyen hala aklımda :D

Yarın yine yazmayı planlıyorum , görüşmek üzere blog.  
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...