18 Eylül 2014 Perşembe

Tanrılar Kurban İstiyor



Bilimin doğa olaylarını aydınlatmasından çok önceleri insanlar güneşe, aya, yıldızlara, kendi tasarladıkları, şekillendirdikleri tanrılara taparlar, gökgürültüsü, deprem, şimşek, güneş tutulması gibi doğa olaylarını ise tanrıların kızgınlık belirtisi olarak yorumlarlarmış. Tanrıların bu kızgınlıklarını dindirmek içinse onlara bir şeyler verme gereksinimi duymuşlar. Bu inanış insan kurban etmeye kadar varmış. Tuhaf geliyor mu size? Gökgürültüsünden korkup, insan kurban etmek, kan akıtarak tanrıların kızgınlığını gidermeye çalışmak. Komik mi? Mantıksız mı? 

Peki ya üzerinden binlerce yıl geçmiş olmasına, bilimin tüm doğa olaylarını aydınlatmış olmasına, evrenin sırlarına vakıf olmamıza rağmen tanrılara kurban vermek inanışının devam etmesi tuhaf mı? Bence ilk paragrafta yazdıklarıma göre daha tuhaf. Elinde bilginin ışığı olmasına rağmen karanlıkta kalmış inanışları devam ettiren insanın durumu daha vahim.


Tanrı, kurban ister mi? Tanrının kana susamış olma ihtimali var mı? Kan akıtmak neden bu kadar önemli? Binlerce yıllık sorularımız bunlar. "bir adamın inancını oğlunu kurban etmesini isteyerek sınayacak kadar zalim bir tanrı, oğlunun boğazını kesmeye yeltenecek kadar kendini kaybetmiş bir adam, bu hikaye yüzünden her yıl boğazları kesilen hayvanlar ve bu iğrençliği kutlayan insanlar.  " demiş ekşi sözlükte innominato nickli yazar. Durumu iki satırda özetleyen bir tespit olmuş. 

Bilim sormayı, araştırmayı gerektirirken, din sorgulamayı kabul etmez. Din, sorgusuz teslimiyet gerektirir. O yüzden insanlar, binlerce yıldır süregelen uygulamaları sorgulamadan uygular. Sorgularsan, mantıksızlığını anlarsın, mantıksız bulursan dinden çıkarsın. O yüzden gözlerini kapat ve sana emredileni yap. Uygulanan işte bu.



Uygulama dinden dine, ülkeden ülkeye değişse de kurban inanışının temelinde yatan etmenler çok eskilere dayanıyor. İnka, Maya ve Aztek uygarlıklarındaki kurban uygulamalarını okumak isterseniz; şurada. İnka'da çocuklar saflıklarından dolayı daha makbule geçen kurbanlar olurken, Maya'lar bakireleri tercih etmişler, Aztekler ise  tanrılarının en çok insan kalbi sevdiği düşüncesiyle, kurban olacak insanların kalbini çıkarırlarmış. Ayrıca yine Azteklerde, bal, un ve çocuk kanından yoğrularak yapılan putlara önce tapılır, tören sonunda da yenirmiş. Hiç yadırgamayın, sonuçta onların da inançları bunları gerektiriyormuş. O zaman da sorgulanmadan yapılan, gayet normal geleneklermiş bunlar. 

Şuraya varmak istiyorum; insanı diğer hayvanlardan ayıran özelliğin zeka olduğundan bahsediyorsanız -ki ben bu kıstası da kabul etmiyorum- yaptığınız eylemleri sorgulamanız gerekmektedir. O beyin kullandığınız müddetçe gelişebilen bir kas kütlesi gibidir. Kullanmadığınız sürece sadece bir et yığını olarak kalacaktır. 

Ve son olarak, fakire yardım, paylaşma, Allaha yakınlaşma duygularından bahsedenleri de gördüm. Buzluklarını tıka basa etle doldururken, aman onlar bize gönderdi, biz de onlara gönderelim diye ihtiyacı olmayan kişilere kurban eti verirken, hacda kesilen onbinlerce hayvanın cesedini çöllere gömerken kiminle yakınlaşıp, kime yardım ettiğinizi sanıyorsunuz. Kendinizi kandırmayın. Sizinki paylaşım, yardımlaşma veya sevap değil, sizinki sadece açgözlülük, körlük.

Hazin bir tesadüf, 4 Ekim dünya hayvanları koruma günü, katliamın ilk gününe denk geliyor bu sene. 

3 yorum :

  1. Ben küçüklükten beri katliam bayramı derim buna. Mantık yok. Akıl almaz inanışlar, kurallar. Sorgulamak yok. İşte bu yüzden din denen şeye inancım yok ya zaten...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de :( Bayram ile katliyam kelimeleri bir arada nasıl olabilir aklım almıyor.

      Sil
  2. İçimden geçenleri öyle güzel yazmışsınki ne diyeyim kalemine sağlık, ah şu insanlar biraz mantık yürütseler biraz sorgulasalar içinde yaşadıkları sistemi

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...