12 Ağustos 2014 Salı

Sylvia (2003)

Sylvia Plath'ın "Sırça Fanus"unu okuduğumdan beri aklımdaydı izlemek. Bu hafta sonu izleyebildim. Sırça Fanus'u okuduğumda kafamda canlanan Sylvia, filmde izlediğim Sylvia değildi kesinlikle. Ama Gwyneth Paltrow'u severim. 

Film, Sylvia Plath biyografisi olmaktan çok, Ted Hughes'la evliliğini, yaşadığı sorunları anlatıyor. Herhangi bir olaya  ya da kişiye baktığınız nokta, o kişi ya da olay hakkındaki fikirlerinizi tamamen değiştirebilir. Filmin baktığı noktadan gördüğümüz Sylvia, hastalıklı derecede kıskanç bir eş, ilgisiz bir anne. 

Hayat hep kadınların üzerinde baskı kuruyor, sorumluluk yüklüyor, eziyor, istiyor, alıyor. Yaratıcılık ve zaman isteyen şairlik, ressamlık ya da hayatını tamamen adamanı isteyen bilim mesleklerinde kadınları görmek işte bu nedenle nadir rastlanır bir durum. Filmi izlerken düşündüğüm şey bu oldu. Eşi de bir şair olan Sylvia, evde iki küçük çocukla baş başa, onları susturmaya, evi toplamaya, yemek yapmaya çalışırken, şair Ted Hughes şiirsel çalışmalarına gayet rahat vakit ayırabiliyor. Kendisine hayran güzel kız öğrencilerine de oldukça ilgili olunca Sylvia iyice yitiriyor kendini. 


Yaşam kadınlara karşı daha acımasız, bu bir gerçek. Aslında yaşam mı acımasız yoksa  kurallar mı, toplum mu, gelenekler mi, tartışılır. Bu değiştirilmesi ağır kalıplara uyamayan kadınlar, farklı kadınlarsa, ya eziliyor, susuyor, kabulleniyor ya da isyan ediyor, zorluyor, değiştiriyor. Sylvia Plath, kalıplara uymayan bir kadındı. Henüz 30 yaşında ölümü seçti. 

Filme karşı çok acımasız eleştiriler yapılmış, bazı açıdan haklılar da. Ama yine de izlenmeli derim.   

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...