20 Mayıs 2013 Pazartesi

Mary and Max


     Film izlemeyi severim.  Son zamanlarda pek sık gitmesek de çocukluğumdan beri sinemaya gitmeye bayılırım. İnsanlar  tek başına dışarı çıkmayı, gezmeyi pek sevmezler. Ben biraz değişik bir insanım işte. Tek başına dolaşmayı, alışveriş yapmayı, sinemaya gitmeyi çok severim. Kalabalıkla gidildiğinde -özellikle alışverişe- hiçbir şey anlamıyorum. Birbirini takip etmekten, insan rahat rahat gezemiyor bile.
      Neyse, konumuz filmlerdi. Cumartesi günü evde sevgilim eşimle birlikte bir film izledik. Film ve kitap yorumlarını okumayı severim. "Mary and Max" i de film yorumlarına bakarken buldum. 2009 yapımı bir stopmotion filmi. Bu arada bu yaşıma geldim, ilk defa duydum stopmotion kelimesini. Stopmotion nesneleri adım adım hareket ettirerek - saniyede 25 kare gibi ciddi bir rakam- oluşturulan bir çekim tekniğiymiş. Yani son derece sabır gerektiren, zorlu bir iş.








   
 




  Gelelim filme. Filmde biri 8 yaşında, biri 44 yaşında iki ana karakterimiz var ki adları Mary ve Max. Mary, Avustralya'da alkolik annesi ve ölü kuşları doldurmayı seven babasıyla beraber yaşamaktadır. Evet son derece enteresan ebeveynleri var. Küçük kızın hiç arkadaşı yok. Bir telefon rehberinden rastgele bulduğu birine mektup gönderir. Amerika'da yaşayan 44 yaşındaki Max. Max'in de hiç arkadaşı yoktur. Ekmek arası çikolata yemeye bayılan, asperger sendromlu, obez bir adamcağız. (Asperger sendromu başka bir filmde gayet güzel işlenmiş Onu da izlemenizi tavsiye ederim. Adı "My name is Khan".) Mektupları o kadar şirin, o kadar samimi ki... Bir süre sonra kıtalar arası bir dostluk kurulur aralarında. Yıllar geçer, kızımız büyür, evlenir, akademik kariyerini dostuna olan ilgisinden dolayı psikoloji alanında yapar ve asperger sendromuyla ilgili bir kitap çıkarır. Ve Max'e ithaf eder. Kitabını dostuna gönderir, ancak Max bunu görünce sinir krizleri geçirir ve araları açılır. Max öfkesini belli etmek için arkadaşına son bir mektup gönderir. Zarfın içinde mektuplarını yazdığı daktilonun M harfi vardır. Mary tek arkadaşını kaybettiğini anlar ve ciddi bir depresyona girer. Eşi onu terkeder. Gitgide annesine benzediğini farkeder ve intiharın eşiğine gelir. Max'in de durumu Mary'den farklı değildir. Bir süre sonra barışırlar ve Mary tek arkadaşını ziyeret etmeye karar verir. Sonunu söylemiyorum.
     Müthiş bir film. Ben bayıldım. Siz de izleyin, siz de bayılın bence.






2 yorum :

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...