13 Eylül 2014 Cumartesi

Kızgınlık, sitem, başarısızlık hissi...


Dün eşimin ceketlerini kuru temizlemeye bırakmak üzere bir alışveriş merkezine gittik. Akşam yemeğini de halledelim çıkmışken dedik ve üst kattaki yemek bölümüne çıktık. Daha önce de bahsetmiştim, Türkiye'de vejetaryenseniz dışarıda yiyebileceğiniz bir şey bulmak gerçekten zor. Her zaman yaşadığım bir zorluktu ama dün çok fazla canımı sıktı nedense. Her yerde alabildiğine et, her yemekte et. Etin binbir çeşidi. Tavuğun, dananın, kuzunun, ineğin binbir parçaya bölünmüş binbir hali. Kendimi birden o kadar kötü hissettim ki. Her yerde et kokusu. Herkes et yiyor, deli gibi hamburger, köfte, iskender, kebap adı altına gizlenmiş hayvan parçaları yiyor. O yediklerinize bu şekilde isimler vererek hayvan yediğinizi gizlemeye çalışıyorsunuz. Aklınıza getirmek istemeseniz de yedikleriniz bir zamanlar yaşayan bir canlının vücudunun parçaları. Birden oradaki herkesi yamyam gibi gördüm ve ciddi şekilde etrafımdaki herkesten nefret etmeye başladım. Çorba içeyim en azından dedim. Ama ne mümkün, her şeye et bulaştırmak zorunda bu sistem. Et suyu koyuyorlar bok varmış gibi. Ağzımı bozduruyorlar bana da. Uzun ve stresli uğraşlar sonunda yemek yemekten vazgeçecek kadar sinirlenmişken bir yerde etsiz çorba buldum, onu aldım. 

Aslında belki de canımın bu kadar sıkılmasının nedeni eşimin de et yiyecek olmasıydı. Evet, en yakınımdaki insanın bile bakış açısında bir değişiklik yapamamış olmama bu kadar sinirlendim sanırım. Kendimi yetersiz ve başarısız hissetmemdi bu kadar kızdıran duygu. Ben çorbamı aldım ve eşim de  köfte adı verilen hayvan parçalarını.

Hayır anlamadığım şey şu. Neden vazgeçilmesi bu kadar imkansız gibi geliyor? Eşimden yola çıkalım. Dünden önceki gün bir video gördük internette. Allahın cezası bir adam mezbaha olduğunu düşündüğüm bir yerde deve kesiyor. Bir sürü deve var, kimileri yerde can çekişiyor, kimileri de duvarın dibine sıkışmış, korkuyla ölümü bekliyor yerdeki develere bakarak. Her yerde kan var. Bu pislik herif, elindeki bıçakla bir devenin yanına gidiyor ve boğazına bir kesik atıyor, oluk oluk kan fışkırıyor deveden ve yere düşüyor hayvan. Diğerlerinin ayaklarının dibinde o da can çekişmeye başlıyor. Ve adam tekrar tekrar gide gele bu işlemi diğer develere yapıyor, duvar dibinde birbirine dipdibe sıkışmış tüm develer yerde can çekişene kadar devam ediyor bu işlem. Hayır ölüm birden gelmiyor, o pislik herif öldürmüyor bile o hayvanları, sadece boğazına kesik atıp bırakıyor, hayvan tüm kanı boğazından boşalıp bitene kadar can çekişiyor yerde acı içinde. Bir yandan da hortumla su fışkırtılıyor duvarlara. Kanlar kurumasın diye. 

Bu videoyu izledikten sonra oldukça siniri bozuldu eşimin. Sadece eşimin ya da benim değil, hangi insan izlese bu görüntülerden etkilenmemesi mümkün değil. Peki, sen nasıl oluyor da tabağındaki etle o hayvanlar arasındaki bağlantıyı koparıyorsun. O adam senin yiyeceğin hayvanı kesiyor. Senin için kesiyor. Beynimizde nasıl yok ediyoruz bu bağlantıyı aklım almıyor. Bunları bile bile nasıl iştah duyabiliyorsun o ete. Gözünün önüne nasıl oluyor da gelmiyor o hayvanların korku dolu bakışları. 

Bu kadar açık ve itici olmak istemezdim ancak gerçekten kafamın almadığı şeyler var. Neden insanlar bu tip şeyleri görmek, duymak dahi istemezken et yemeye devam ederler? Mezbahalarda neler yaşandığını bilseler bile nasıl olur da ete iştah besleyebilirler? Neden insanlar tabağındaki yemeğin kaynağını öğrenmekten bu kadar kaçarlar? Beslenme tarzını değiştirmek bu kadar zor mu gerçekten? Yiyeceğin eti kendin elde etmek zorunda olsaydın eline bıçak alıp bir hayvanı kesebilir miydin? Bunu başkaları senin için kapalı kapılar ardında ve gözden uzakta yapınca iç rahatlığıyla yiyebilirsin değil mi? Bu kadar zor mu etsiz yaşamak gerçekten? 

*Görsel buradan 

10 yorum :

  1. Oğlum Yunus yediği köftenin inek eti olduğunu duyunca aylarca içinde et olan hiç birşeyi yiyemedi, ihtiyacı var diye et konusunda yalan söyledim,fabrikada üretiliyor,hayvanlar kesilmiyor diye...köyümüzde evimizin kenarında kocaman bir göl var
    herkes oltaları ile balık avlıyor,gün ağarırken balıklar gölün yüzüne çıkıp,taklalar atıp,oynaşıyorlar,şap şap diye sesler geliyor...oltanın,ağın,barbekü,ızgaranın verdiği tatdan başka bir haz,mutluluk veriyor,oynaşan balıkların sesini duymak...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yunus'un verdiği tepkiyi başka çocuklardan da duydum. Yediklerimizden öyle uzaklaşıyoruz ki, tabağındakinin bir canlı değil de, dediğin gibi fabrikasyon bir ürün olduğunu düşünüyoruz çoğu zaman. Çocuklar bu gerçeği öğrendiklerinde gerçekten yürekli davranıyorlar yetişkinlere göre.

      Sil
  2. "Yiyeceğin eti kendin elde etmek zorunda olsaydın eline bıçak alıp bir hayvanı kesebilir miydin?" bunu yapamazdık ve o zaman et yiyen insan sayısı ciddi anlamda azalırdı. Sanırım tabağımızda olanla yaşayan arasında bağ kuramadığımız için yiyebiliyoruz, halbuki o bağı kurabilsek...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O bağı kurmamamız için, aklımıza dahi getirmemek için elinden geleni ardına koymuyor bu sistem.

      Sil
  3. http://www.5harfliler.com/saflar-belli-olsun/ elif şafağı sevememe nedenlerime biri daha eklendi,bu konuya da el atmış..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir zamanlar sevip sevmeme arasında gidip gidip geldiğim biri Elif Şafak. Ama birkaç yıldır benim de sevmediklerim arasında. Bu son hareketini de popülist olmasına bağlıyorum. Doktoru demiş ki demir eksikliği var falan zorla yemişmiş de.. Saçmalık bunlar. Açık yüreklilikle de ki, et yemek istiyorum kardeşim. Et yiyeceğim de. Ama yok, demir eksikliği falan diyor. Uyduruk ve temelsiz bir bahane.

      Sil
  4. Senin başarısızlığın değil, ne yazık ki onu hayvan olarak değil "et" olarak görüyor insanlar, mesela benim de eşim ne zaman aaa şu x (hayvana) bak desem, belgesel izlerken falan, oooo yam yam yam yapar, şaka sanıyor bunu beni kızdırıyor aklınca ya.. ama valla yiyor da, afrika'da zebralar, hipopotam falan denedi adam, sırf denemiş olmak için! Ben de değiştiremedim onu ama haftanın iki günü akşam salata ya da etsiz sebze yemeye, 1 öğlen sırf salata yemeye falan başladı ki bu bile bir adımdır, di mi? Ama bak benim asıl sinir olduğum, bir eve et girdiyse, o etin yenmemesi, çöpe atılmasıdır. Etli yemek yapıldıysa bitirilecek (bence diğerleri için de aynen ama konu et diye yazdım yani) eğer tabakta görürsem zorla yediririm, senin için öldü bu hayvan o zaman yiyeceksin, israf edilmeyecek derim yani. Bana en ağırı o gibi geliyor çünkü, mesela son kullanım tarihi geçmiş etler, ciddi anlamda mahvediyor beni atarken ağlayacak gibi oluyorum, yılda 1-2 olsa da altüst oluyorum yani..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Et yiyen insan için bence de pek farkı olmasa gerek, ha hipopotam yemişsin, ha kuzu, ha köpek yemişsin ha fil. Çünkü onu hayvan olarak değil, et olarak görüyor senin de benim de dediğimiz gibi. Çin'deki köpek mezbahaları insanın içini nasıl sızlatıyorsa kuzular, inekler için de sızlamalı insanın içi.
      Çöpe giden hayvanlar, ekstra sevap uğruna kesilip çöllere gömülen hayvanlar....Başka ne demeliyim bilmiyorum ki.

      Sil
  5. Ben o gunden beri zorda kalmadikca yemiyorum. Zorda derken, yolda vs iken. Ama balik konusunda degisemeyebilirim bak.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...