17 Ekim 2014 Cuma

Mehmet Pişkin ve yaşama isteğini yitirmek üzerine...



Çalışırken iş yerinde gördüm hakkındaki haberleri ve yorumları. Videoyu ise biraz önce izledim. Halbuki akşam sıcacık bir film izlemiştim ve onu yazacaktım. Ama allak bullak oldum videoyu ve altındaki yorumları okuyunca. 

Profiline 5 dakika bakan birinin edineceği izlenim, Mehmet Pişkin'in sevilen, başarılı, maddi açıdan rahat bir yaşam süren biri olduğudur. Videoda izlediğim kişi ise,  yaşama isteğini yitirmiş biri, bakışlarından, söylediklerinden o kadar net bir şekilde anlaşılıyor ki bu. Yaşamına son vermek, bu kararı alabilmek ve uygulayabilmek bir insanın alabileceği en uç karar. Bir insanın bunu yapabilmesi için bir şeylerin gerçekten kopması ve bir daha asla düzelmeyeceğine inanması gerek. O buna inanmış. Öyle yorumlar okudum ki, insana ve insanlığa olan umutsuzluğum pekişti. 

Yaşamına son vermiş birinin ardından, o çok inandıkları dinlerinde geçen ölüye saygı kısmını yok sayarak, "allaha inanmıyormuş, görmüştür şimdi var mıymış, yok muymuş, ateşi bol olsun" gibi zırvalarıyla, salyalarını akıta dursunlar. Doğru aslında, bu dünyada o kadar çok insan, aşağıladıkları hayvanlar gibi ödül-ceza sistemine göre yaşıyor ki. Sırf cennete gidecekleri vaadiyle iyilik yapıp, sırf cehennem korkusuyla bastırıyorlar benliklerindeki pislikleri. Onların kendilerinden başka tercihlere, kendi düşüncelerinden başkalarına, kendi doğrularından başkalarına, kendi dinlerinden başka dinlere, kendi kitaplarından başkalarının kitaplarına, kendi giyim tarzlarından başta tarzlara, kendi cinsel tercihlerinden başkalarına tahammülleri yok. Her şey onlar gibi renksiz, bağnaz, hoşgörüsüz ve zalim olsun istiyorlar. Onların vicdanlarında, benliklerinde iyi ve kötüyü, doğru ve yanlışı ayırt edebilecek donanım o kadar yok ki, ottan boktan her konuda fetva alma gereği duyuyorlar birilerinden.  Yaptıklarının tasdik edilmesi veya yasaklanması gerekiyor. O kadar bıktım ki bu tiplerden... Birileri farklı bir şey söylediğinde, yaptığında, yazdığında, düşündüğünde toplu halde saldırıya geçen bu kapkara zihniyetten öyle tiksiniyorum ki artık...

Mehmet Pişkin, artık yok. Yaşama isteğini, mutlu olma arzusunu yitirmiş ve kendi isteğiyle hayatına son vermiş biri. Öyle bir toplumda yaşıyoruz ki, adamın son arzusunu yerine getirebilmek bile mümkün değil. Allaha inanmayan birini, islami usullerle yıkayıp, cenaze namazını kılıp, dualarla veriyoruz toprağa. Çünkü aksini yapabilmek mümkün değil ki. Sonra elalem ne der? Elalem kaygısından ve baskısından kurtulabilmek bizim toplumumuz açısından pek mümkün görünmüyor. Keşke öyle olmasa, keşke öyle olmadığı günleri görebilsem. 

Mehmet Pişkin'in kararının doğru ya da yanlışlığının analizini yapmıyorum. Bu onun kendi tercihiydi. Mutsuz olduğu bu hayattan istifa etti. Çoğu kişi bu davranışın bencilce olduğunu düşünse de, başkaları için mutsuz ve uzun bir ömür yaşamasındansa ölmeyi tercih etmesini bencilce görmüyorum ben. Mutsuz olan bir insanın, sırf birileri üzülmesin diye hayatta zorla tutulmak istenmesi de bencilce bir davranış değil midir? Sen intihar edersen ben mutsuz olacağım, o yüzden yaşamak zorundasın. Farkı var mı diğerinden?

Kimsenin yaşama umudunu yitirmemesi dileğiyle...

6 yorum :

  1. Merhaba kitapsız kedi.
    Ben de allak bullak oldum o videodan sonra. Video zaten yeterince sarsıcı iken, bir kez de altındaki o kin dolu, göya dine inanan insanların yazdıkları altüst etti beni. Ben de insanlığa, iyiliğe, güzelliğe olan inancımı sorguladım o yorumlar yüzünden. Düşüncelerine tamamen katılıyorum. Ödül ve ceza olmasa işin ucunda bu insanlar kim bilir daha neler yapar. İyiyi kötüden ayırabilseler zaten olaylara, hayata çok daha farklı yaklaşırlar.
    Neyse ki ekşi sözlük te farklı tepkileri de gördüm de biraz kendime geldim.
    Ve öyle düşünenler varsa böyle düşünenler de var demek için yazdım bu yorumu.
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler Joe, iyi ki yazdın. İyi ki varsın.

      Sil
  2. Yazılarını okurken sana dair şeyler hissediyorum, sistemin işleyen bir parçası olamıyorsun, herkes gibi olamıyorsun... Herkes gibi olabilmek aslında büyük bir lüks, düşünmüyor, sorgulamıyor, üzülmüyor, hissetmiyorsun...herkes gibi olmak için cesarete gerek yok, okumaya gerek yok, düşünmeye gerek yok...Sana dair hissettiğim şeylerden biri de " korumak" duygusu...öyle cesaretlisin ki, ihtiyacın olduğu anlarda tavuk kanatlarımla kalkanın olmak istiyorum...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cesur muyum bilemiyorum Ayşe. Beynimle sistemin dışında ve cesur olsam da, gerek yaptığım iş, gerek takınmak zorunda olduğum maskelerle sistemin içinde olmak zorunda kalıyorum. İşte gerçek mutsuzluk da zaten bundan kaynaklanıyor. Sistem sizi olmak istemediğiniz insan gibi hareket etmek zorunda bırakıyor.
      Sen çok değerlisin, yorumların da... Teşekkür ederim :)

      Sil
  3. Ben de aynı şeyleri düşündüm. "İnsan olmak" gayet kolay aslında ama din veya ideoloji çerçevesinden baktığınızda bir anda her şey değişiyor.Bir anda karşınızdaki "insan" olma hüviyetinden çıkıyor ve "kafir" ,"zındık" vs. olabiliyor. Çok şey söylenebilir bu intihar hakkında ama saygı duyulmalı.Demek ki para,kariyer,partiler...her şey demek değilmiş.Bu arada vasiyetinde kadavra olarak bağışlanmak istendiğini söylemişti. Ama ailesi sizinde belirttiğiniz "mahalle baskısı"ndan çekindiği için buna cesaret edemedi. Eğer Türkiye bu yüzden AİHM'de dava edilse emin olun çok yüksek bir tazminatla karşı karşıya kalırdı. Çünkü vasiyet en temel insan haklarından biridir...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, sadece insan olabilmek, herkesi sadece insan olarak görebilmek gitgide daha da zor hale geliyor. O kadar yoğun bir kamplaşmanın içindeyiz ki. Laik, dinci, açık, kapalı, siyah, beyaz, şucu, bucu... Uçurum gitgide büyüyor ve artık bizim etiketlerimizi taşımayanların da insan olduğunu unutur olduk. Sadece bizden olanların yaşamasını, sadece bizim gibi düşünenlerin var olmasını istiyoruz. Durum üzücü ama böyle :(

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...