5 Mart 2014 Çarşamba

Tüket, harca, savur, mutlu ol.



Çocukken çok nadir yaş pasta girerdi evimize. O kadar net hatırlıyorum ki sevincimizi. 3 kardeş, heyecanla annemin pastayı paylaştırmasını beklerdik başında. Demek, kavga çıkardı ki, ona çok verdin, bana az verdin diye, annem cetvelle keserdi pastayı. Evet, annem pastayı cetvelle, santim santim eşit keserdi, hiçbirimizden itiraz duymamak için. Hak geçirmemek için. Biz de 3 kardeş, masanın etrafında heyecanla payımızı beklerdik. Muz da heyecan yaratan yiyecekler listesinin başındaydı. Muz yerken bitmesin diye neredeyse yalayarak yerdim :) 

Dün Ayşe'nin yazısını okuyunca, boğazıma bir düğüm atıldı. Bizler, yetinmeyi bilen, “yok” ne demek bilen, azla mutlu olan son nesliz sanırım. Şimdiki çocukları görünce bunu daha iyi anlarsınız. Çocuklara o kadar çok oyuncak alınıyor ki, yeni bir oyuncakla oyalanma ve mutlu olma süreleri 10 dakikayı geçmiyor. Hep daha yenisi, hep daha iyisi, en son çıkanı alınıyor. Aman çocuğum eksik kalmasın, eksiklik hissetmesin. Ben görmedim, çocuğum görsün, ben yaşamadım, çocuğum yaşasın diyerek çocukları doyumsuz bir tüketim canavarı haline getiriyoruz.

Önceden, anne babaların eski eşyalarını kullanan çocuklardı, şimdiyse çocukların eski telefonlarını anne babalar kullanıyor. Ablam, 13 yaşındaki kızının artık beğenmediği kıyafetlerini (evet, yeğen biraz irice:) giyiyor, eski telefonunu kullanıyor.

Ne oldu da böyle olduk? Bir şey alırken “buna gerçekten ihtiyacım var mı?” diye sorarım kendi kendime. Pek çok şeyi almaktan da bu soru sayesinde vazgeçerim. Tüketme dürtüsü, iliklerimize kadar işledi, işletildi. 

Geçen gün bir video izledim. 20 dakikalık kısa bir belgesel tadında. Çok da güzel. Tüketim kültürü, eşyaların üretim ve tüketim aşamaları üzerine harika bir anlatım. Bence mutlaka izleyin. Video için TIK.

14 yorum :

  1. Ne de güzel özetlemişsin zamane çocuklarını...gerçekten o kadar doyumsuzlar ki hiçbir şeyden mutlu olamıyorlar...
    Ben de hatırlıyorum çucukken muzu milim milim yiyişimi :) bitmesin diye savaşırdım resmen...hala muz alırken elim bikaç kere gider gelir :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Demek ki muz, o dönemlerin en kıymetli meyvesiymiş :)

      Sil
  2. Öyle bir nesil yetişiyor ki, anlamak gerçekten de mümkün değil... Bizim zamanımızda imkanlar sınırlıydı, öylece binlerce oyuncak çeşidi yoktu... Yine de şanslı bir çocuktum... Ancak olamayan şeylerin yanında kocaman bir hayal gücüm vardı ki, hiçbir şeyin yokluğunu hissetmedim. Hatta hatırlıyorum küçük bir orkum vardı, onu kasa olarak kullanırdım. Üzerine barkodlar yapıştırır, evde ne kadar şey varsa üzerinden geçirirdim, ve tabi kartları da hoparlöre okuturdum :D Çokta eğlenirdir. Evde kullanılmayan tavla kutusu fırınımdı mesela :D Şimdi oyuncak çamaşır makinaları, fırınlar, kasalar... hadi geçtim onları tabletsiz çocuk kaldı mı? Evet, zaman değişiyor, gelişiyor... Statik bir şey değil zaman, ama tablet SAHİBİ 4-5 yaşlarında ki çocukları görünce içim acıyor. Okumuyorlar, arkadaşları yok, sokakta oynamıyorlar, adeta küçük yetişkinler olarak yetişiyorlar. Çocukluk nedir bilmeden...keyfini süremeden... Şimdi böyle bir çocuk neyle mutlu olur ki? 5 yaşında i phone sahibi olan çocuğu, 15 yaşında ne mutlu eder ki? Bu konu böyle uzar gider, tek suç ailenin midir bilemem ama büyük dilimin aileye ait olduğu kesin...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bak,sen yazınca yazmayı unuttuğum bir şey olduğunu hatırladım. Oyuncak ayı istemiştim annemden. Tabi alamamıştı, ama kendisi dikmişti. Senelerce en sevdiğim oyuncağım oldu, onunla yattım, kalktım.Mutlu olmak, mutlu olmayı öğrenmekle alakalı bence. Dediğin gibi 5 yaşında iphone sahibi olan çocuğu, 15 yaşında helikopter falan anca mutlu eder heralde :)

      Sil
    2. Mesela şu tekne alınan çocuğu duymuşsundur... Ama ne yazık ki biz anlayamıyoruz... Cidden trajikomik bir durum :)

      Sil
    3. Evet ya :)) Anlayamayız tabi ki :))

      Sil
  3. Ne güzel bir yazı, böyle yazılar yaşanmadıkça yazılamayacak kadar kıymetli...biz de sizin gibi üç kardeştik, hayal gücümüze çok ihtiyaç duyduğumuz bir zamandı...Muzu, çikolatayı,yaş pastayı, oyuncakları çoğunlukla hayalimde görürdüm...Annem sadece ay başlarında yapılan mutfak alışverişini bizden saklardı...peyniri, reçeli,bazen ekmeği bile...
    Krem peynir yeni çıkmıştı,reklamlardan izliyordum,ekmeğe peynir süren çocuğu izlerken şapur şupur yalandığımı görünce
    babam söz verdi ay başında krem peynir alacaktı,bir ay boyunca krem peyniri bekledim,ay başı gelip annem babamın maaşını her zaman ki gibi masaya yatırıp masraflara böldüğünde benim krem peyniri hatırlatmaya cesaret kalmamıştı...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ayşe, senin yazınla döndüm işte ben de o günlerime. Önceden olsa da yesek diye yanıp tutuşurken şimdi çocuklara nasıl yemek yediririz diye şekilden şekile giriyor ebeveynler :)

      Sil
  4. Maalesef ki çok haklısın... Benim de 10 yaşındaki erkek kuzenim şuan alınan hiçbir şeyden, gidilen hiçbir yerden, yapılan hiçbir aktiviteden mutlu olmaz hale geldi... Hayattan sıkılmak için çok erken 10 yaş... Tek sorumlu, anne-baba... O kadar çok çok çok şey alınıyor ki çocuğa... Şaşılacak şey...

    Burada da şöyle bir çelişki var aslında. Eskiden çekilen yokluk da çok zormuş. İmkansızlıkmış, yoklukmuş, hiçkimse keyfinden "dur çocuk çok şımarmasın, almayayım da" dememiş. İşte tam da bu nedenle referans olarak günümüze alabileceğimiz bir şey değil, olmamalı gibi geliyor bana. Tüm olay dengeyi bulmada belki... Tabiki günümüzde imkanlar çok fazla, yararlanacağız, çoluğumuza çocuğumuza da yararlandırtacağız, eski zamandaki gibi yokluk çekmeyeceğiz... Ama dozunda olmalı gibi gibi...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle haklısın tespitinde. Bu çelişki doğuyor maalesef ama dozunu ayarlayabilmek sanırım çözümü. Her zaman dediğim bir şey vardır, anne babalık müthiş bir cambazlık gerektiriyor. İp üstünde dengede durabilmek gibi. Herkesin şahit olduğu bir durum bu maalesef, 10 yaşında hayattan sıkılmış, mutsuz çocuklar. Böyle de olmamalı diye düşünüyorum.

      Sil
  5. Yüz kere, bin kere haklısın. Kıyafetlerim eskir diye giymeye kıyamazdım, ayakkabı alınınca havalara uçardım. Hala da öyleyim. Biz özümüzü kaybetmeyelim Kitapsız Kedi'm.. Kendimizi unutmazsak, bizim evlatlarımız belki bizden öğrenir "doyum"un ne olduğunu...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler kitapçı kedisi. İlkokulda kutulu pastel boya seti alındığında yaşadığım sevinci, şu an hiçbir çocuk yaşamıyordur sanırım. :) Koklayıp sarıldığımı hatırlıyorum o derece :D

      Sil
  6. Eskiden okula muzdur, mandalinadır bunlar götürülmezdi, ya herkesle paylaşacaktın ya da hiç götürmeyecektin, ayıptı. Eskiden de zengin ve fakir vardı ama herkes daha düşünceliydi, daha bir "biz"dik, daha az "ben"dik. Şimdi sosyal medyada herkes yediği içtiğinin fotoğrafını yolluyor, herşey göstermelik, hava atmalık artık.. Herşey "ben ben ben".. Bu sadece tüketim kültürü de değil, bu bambaşka bir kültür(süzlük). Bu tüm yenilen içilen sahip olunan da o kadar değerli olmuyor işte, insanlar bunun için doyumsuz. Çok güzel yazmışsın Kitapsız Kedi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen dediğin gibi. Sen de varsa başkasında yoktur diye gösterilmezdi. Şimdi tam tersi, göstere göstere yenilip içiliyor, üstelik olmayan da küçük görülüyor, eziliyor. Teşekkür ederim Ceren.

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...