Bayramda büyük kısmını okuduğum kitabımı İzmir'de bitirdim. Filmi olduğunu bilmiyordum. Film alırken gördüm onu da aldım. Ama okuduğum kitapların filmlerinde hep hayalkırıklığı yaşadığım için filmden çok şey beklemiyordum.
Öncelikle kitaptan bahsedeyim. Kitap müthiş sürükleyici. Kitabın genelinde yaşadığım duygu hüzündü. 1975 yılı Afganistan'ında, Afganistan'ın Rus işgali ve Taliban'dan önceki zamanlarında başlayan, iki çocuğun muhteşem hikayesi. Hasan ve Emir. Emir zengin bir babanın oğlu ve Hasan onların yanında çalışan bir hizmetkarın çocuğu. Aralarındaki dostluk, Afganistan'ın içinde bulunduğu koşullar, Rus işgali ve Taliban'dan sonra bir mezarlığa çevrilmiş Afganistan.
Yazarın ilk kitabıymış. Yazarın kendisi de Afganistanlı olup Amerika'da yaşamaktaymış. Asıl mesleği doktorluk olan yazarın kendi yaşamından da izler taşıdığını düşünüyorum kitabın. Kitap için söyleyebileceğim tek şey "okuyun".
Filme gelirsek; 2007 yapımı filmin yönetmeni Marc Forster. Kitabından sonra benim için yine hayalkırıklığı oldu. Yine yüzeysel anlatım, duygu derinliğine inilememiş detaylar. Gerçi ben kitabı okuduğum için filmi beğenmedim sanırım. Çünkü eşim kitabı okumadan izledi filmi ve çok beğendi. Kitap okurken oluşturduğunuz karakterler, sahneler canlanmayınca filmde hayalkırıklığı yaşanıyor doğal olarak. Filmdeki hiçbir karakter oturmamış bence. Emir'i sevmedim öncelikle. Filmde beğendiğim tek karakter Emir'in babasıydı. Cuk oturmuş diyebilirim.
"Yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. O da hırsızlıktır. Onun dışındaki bütün günahlar, hırsızlığın bir çeşididir. Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun. Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığında, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun."
"Yukarıda bir yerde Tanrı varsa, umarım benim viski içmem ya da domuz yememden çok daha önemli meselelerle uğraşıyordur."
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder