"Ders çalışmam lazım" diye beynimi kemiren bir arka plan düşüncesi olmadan keyif yapabilmek ne kadar güzel bir şeymiş. Haftasonu yaşadığım kafa rahatlığını tarif edebilmem çok zor. Kitap da okumaya başladım, çok mutluyum :) Bayrama kadar kendime izin verdim, sonra yine çalışmaya başlayacağım :( Bu defa mülakat için. Öfff ya bitsin bu çile artık.
Doğal olarak ortamda dolaşan dedikodunun haddi hesabı yok şu anda. İğrenç bir iş ortamı :( O müdür olur, o olamaz, onun torpili var, onun yüzde yüz olur, o düşük almış, o bilmem ne olmuş vs..vs.. Mümkün olduğunca uzak tutmaya çalışıyorum kendimi bu dedikodulardan. Çok da zor olmuyor, zira asosyal bir insan olarak görüştüğüm yok kimseciklerle. İşte arada lafladığım birkaç kişiden arada sırada duyduklarım da midemi bulandırmaya yetiyor.
Neyse, unutalım bu çirkinlikleri. Sana çok güzel bir kitaptan bahsetmek için geldim. Kitap da diyemiyorum aslında buna. Her sayfada bir iki cümlenin yazılı olduğu 141 sayfalık minik bir kitapçık: Bu Su. Kitabın başında minicik bir hikaye var;
"İki genç balık beraberce suda yüzüyormuş. Karşıdan gelen yaşlıca bir balığa rastlamışlar; yaşlıca balık onlara bir baş selamı vererek şöyle demiş: "Günaydın çocuklar. Su nasıl?" Genç balıklar yüzmeye devam etmiş ama bir süre sonra biri diğerine dönüp sormuş: "Su da neyin nesi?"
Hayatın olağan akışında farkına varamadığımız, aslında hayati önem taşıyan ama sıradan sayıp kıymetini bilemediğimiz öyle çok şey var ki. Yazar bunun için kendimize sürekli şunu hatırlatmamız gerek diyor: Bu su, bu su...
İş dönüşü serviste 15 dakikada bitirdiğim bu minicik kitaba bayıldım ben. Yazarın 2005 yılında bir okulun mezuniyet töreninde yaptığı konuşmaymış aslında bu metin. 2008 yılında kendini asarak son vermiş yaşamına. Bu kadar kısa fakat etkileyici bir şey okumamıştım uzun zamandır. Bence siz de en kısa zamanda okumalısınız.
Diğer kitap Elias Canetti'nin "Hayvanlar Üzerine" isimli kitabı. Açıkçası beğenmedim diyebilirim ama yazarın hayvanlar adına yaşadığı hassasiyet konusunda kendimden çok şey buldum. Bu da alıntısı :
"Hayvanların, sabırlı hayvanların, ineklerin, koyunların, elimize verilmiş ve elimizden kurtulamayacak bütün hayvanların bize asla baş kaldırmayacak olması beni incitiyor.
İsyanın, bir mezbahada nasıl patlak verdiğini ve oradan nasıl bir şehrin tamamına yayıldığını; erkeklerin, kadınların, çocukların ve yaşlıların nasıl acımasızca ölümüne çiğnendiğini; hayvanların nasıl sokakları ve taşıtları ele geçirdiğini, kapıları kırıp nasıl öfkeyle binaların en üst katlarına kadar koştuklarını, nasıl metro vagonlarının binlerce gözü dönmüş öküzlerin ayakları altında ezildiğini ve koyunların birden sivri dişlerle bizi parçaladıklarını kafamda kuruyorum.
Boğa güreşçisi denen kahramanları ve kana susamış arenanın tamamını perişan halde kaçmaya zorlayacak tek bir boğa da içimin ferahlaması için yeterdi. Ama daha değersiz, uysal kurbanların, koyunların, ineklerin taarruzunu tercih ederim. Bunun asla olamayacağını, onların, tam da onların önünde asla titremeyeceğimizi kabullenmek istemiyorum."
Neyse, unutalım bu çirkinlikleri. Sana çok güzel bir kitaptan bahsetmek için geldim. Kitap da diyemiyorum aslında buna. Her sayfada bir iki cümlenin yazılı olduğu 141 sayfalık minik bir kitapçık: Bu Su. Kitabın başında minicik bir hikaye var;
"İki genç balık beraberce suda yüzüyormuş. Karşıdan gelen yaşlıca bir balığa rastlamışlar; yaşlıca balık onlara bir baş selamı vererek şöyle demiş: "Günaydın çocuklar. Su nasıl?" Genç balıklar yüzmeye devam etmiş ama bir süre sonra biri diğerine dönüp sormuş: "Su da neyin nesi?"
Hayatın olağan akışında farkına varamadığımız, aslında hayati önem taşıyan ama sıradan sayıp kıymetini bilemediğimiz öyle çok şey var ki. Yazar bunun için kendimize sürekli şunu hatırlatmamız gerek diyor: Bu su, bu su...
İş dönüşü serviste 15 dakikada bitirdiğim bu minicik kitaba bayıldım ben. Yazarın 2005 yılında bir okulun mezuniyet töreninde yaptığı konuşmaymış aslında bu metin. 2008 yılında kendini asarak son vermiş yaşamına. Bu kadar kısa fakat etkileyici bir şey okumamıştım uzun zamandır. Bence siz de en kısa zamanda okumalısınız.
Diğer kitap Elias Canetti'nin "Hayvanlar Üzerine" isimli kitabı. Açıkçası beğenmedim diyebilirim ama yazarın hayvanlar adına yaşadığı hassasiyet konusunda kendimden çok şey buldum. Bu da alıntısı :
"Hayvanların, sabırlı hayvanların, ineklerin, koyunların, elimize verilmiş ve elimizden kurtulamayacak bütün hayvanların bize asla baş kaldırmayacak olması beni incitiyor.
İsyanın, bir mezbahada nasıl patlak verdiğini ve oradan nasıl bir şehrin tamamına yayıldığını; erkeklerin, kadınların, çocukların ve yaşlıların nasıl acımasızca ölümüne çiğnendiğini; hayvanların nasıl sokakları ve taşıtları ele geçirdiğini, kapıları kırıp nasıl öfkeyle binaların en üst katlarına kadar koştuklarını, nasıl metro vagonlarının binlerce gözü dönmüş öküzlerin ayakları altında ezildiğini ve koyunların birden sivri dişlerle bizi parçaladıklarını kafamda kuruyorum.
Boğa güreşçisi denen kahramanları ve kana susamış arenanın tamamını perişan halde kaçmaya zorlayacak tek bir boğa da içimin ferahlaması için yeterdi. Ama daha değersiz, uysal kurbanların, koyunların, ineklerin taarruzunu tercih ederim. Bunun asla olamayacağını, onların, tam da onların önünde asla titremeyeceğimizi kabullenmek istemiyorum."
Dinlenmeyi ihmal etme kitapsız kedi, en az çalışmak kadar önemli :))) (çok uzun süre öğrenci olmuş bir dost).
YanıtlaSilAsosyal demene gelince, biraz içimi burktu. Aslında bununla ilgili yazmak isterdim belki de ucundan yazdım biraz. Çünkü bunu ben çok yakın bir zamanda anladım: her topluluğa uyum sağlamak değil sosyallik. Ortam berbatsa, ki sırf orada dönen dedikodudan çok da sevimli bir ortam olmadığını anlıyorum, kendini o toplumdan soyutlamak da asosyal olmak değil. Prensip sahibi, kişilik sahibi bir insan olmak. Asosyal insan geçimsiz olur. Kusurdur asosyallik. Kişilik sahibi olmaksa bir erdem. Ciğeri beş para etmez insanlarla geçinmek zorunda değilsin. Biraz bilmişlik oldu, kusuruma bakma. Sevgiler.
Dinleniyorum ve çok keyifli bu durum :)
SilAsosyallik kusur mudur bilmiyorum ama yalnızlığı tercih ediyorum çoğu durumda. Kalabalık ve gürültülü ortamlardan çok yalnız kalmayı tercih ediyorum. Kesinlikle yalnızlığı seviyorum ve huzurlu oluyorum yalnızken. Belki de dediğin gibi, doğru düzgün bir iş ortamı, iş arkadaşları olsa onlarla olmaktan mutluluk duyabilirim ama yok. Ayrıca sevdiklerimle bile olsam, bir süre sonra yine yalnız kalacağım anları gözlüyorum. Ben de böyleyim be Joe. Bilmişlik olmadı, çok güzel oldu yorumun, bu konuda yazarsan da büyük keyifle okurum :) Sevgiler benden.
Bence de bu konuda yazmalısın Küçük Joe. :) Daha bugün benzer bir konudan dert yanıyordum kardeşime. Düşüncelerinizi merak ediyorum. Ayrıca ben de yalnızlığı çok sevenlerdenim Kitapsız Kedi. Sırf çevresinde çok insan olsun diye keyif almadığı ortamlarda var olmaya çalışan insanları anlamıyorum.
SilKızlar çok tatısınız. Şimdi gördüm cevabınızı. Bir toparlayabilsem yazmaya çalışırım. Aslında sorun toparlayabilmek değil.Buralara yazıyoruz isimsiz, sonra tanıdık birine bir gün blogdan bahsediyoruz ve ismi geçmese bile kim ya da kimler olduğu ortaya çıkıyor o yazılardaki insanların, ve hoş olmuyor. Üstü kapalı bile anlatılsa. Ne kadar da kapatsan bir yerden illa ki bir açık veriliyor.
SilKimseye bahsetmeden rahatça yazmak en güzeli :)
SilEvet de benim neredeyse on sene olacak yazdığım. Eninde sonunda ağzından kaçıyor ya da bahsi geçmek zorunluluğu oluyor :))))) Yoksa tabii ki en güzeli tamamen isimsiz olmak.
SilBu su kitabını çok merak ettim kapak tasarımı da pek güzelmiş. :) Yazılarını özlemiştik bu arada. :)
YanıtlaSilEvet, kapağı da güzel, içeriği de güzel. Haa, neden her sayfaya bir cümle, neden böyle bir tasarım diye sorulabilir. Çünkü tüm metni bütün halinde yazsan kitap bile olamayacak kadar kısa :)
SilTeşekkür ederim Mutlu Keçi, ben de özlemiştim buraları :)
Öncelikle kolaylıklar diliyorum. Ne yazık ki hiç de adil olmayan sınavlar, mülakatlar hayatlarımızın belirleyicisi. Buna rağmen bu konuda ortalıkta dolaşan dedikodulara da kulak asmamak lazım. Alt yapısı olan ve doğru bildiğini yapan insanlar her koşulda başarır. Tüm kalbimle başarılar diliyorum.
YanıtlaSilKitap konusuna gelince; çok beğeneceğime eminim. O minik balıkların öyküsü bile o kitabı okumam gerektiğini söylüyor. Bu kitabı tanıttığınız için çok teşekkür ederim.
Bu Su, minicik bir kitapçık, ben çok beğendim. Umarım siz de beğenirsiniz.
SilBaşarı dilekleri için de çok teşekkür ederim.