27 Aralık 2013 Cuma

2014 için planlar...



İnsanların bir çoğunun her sene sonunda yaptığı klasik bir listedir bu. Yeni yılda şunları yapacağım, şunları yapmayacağım. Ben ilk defa yapacağım. Yapamayacağımı düşündüğüm şeyleri yazarak, gerçeklikten uzaklaşmamaya çalışacağım ki sene sonunda hüsran yaşamayayım. İnsanlar bir günde sihirli bir değnek değmişcesine değişeceklerini umuyorlar ama 1 ocak sabahı yine sen sensin yani. Değişen bir şey yok. O yüzden fazla zorlamak en mantıklısı. 
  • Daha çok kitap okuyacağım. Yatmadan önce okumayı alışkanlık haline getireceğim. (Bu madde yeni yılda alınan kararlar arasında en popüler olanlardanmış.)
  • Uykuyu çok sevmeme rağmen, daha az uyumaya, daha çok yaşamaya çalışacağım.
  • Ev işlerine daha fazla vakit ayırmaya, evi daha temiz tutmaya çalışacağım. Yakında biz de tüy yumağı çıkarır hale gelebiliriz :)  
  • Daha sabırlı ama daha net ve kararlı olmaya çalışacağım.
  • Makyajımı çıkarmadan yatağa girmeyeceğim. Evet, yapıyorum bunu ve sabah kendimden tiksiniyorum. 
  • Çok klasik bir yeni yıl kararı ama daha fazla egzersiz yapmaya çalışacağım. En azından haftasonları sabah kalkıp yürüyüş yapmaya üşenmeyeceğim. Tamam şöyle diyelim, üşenmemeye çalışacağım :)
  • Daha fazla yazmaya çalışacağım. Kişisel tarihimin defteri burası benim için, ne kadar çok yazarsam o kadar iyi olacağını düşünüyorum.
  • İş yerimde sınav açılırsa yükselmek için elimden geleni yapacağım, çok çalışacağım.
  • Yapmacık olmamaya devam edeceğim. Bunun sonu yalnızlık ve sevilmemek olsa da dürüst kalacağım.
  • Tohum, meyve çekirdeği ne bulursam toprağa kavuşturacağım. Doğa için elimden geleni yaptığımı düşünüyorum ama daha fazlasını yapmaya çalışacağım. Daha az atık üretip, daha çok tasarruf yapacağım. 
  • Kafa ütüleyen çevreci ya da vejetaryen olmak istemem ama daha fazla insanı bilinçlendirmek için elimden geleni yapacağım. Çevre ve hayvanlar için bir şeyler yapıyor olmak pek çok insanın gözünde marjinal olmakla eşittir. "Yavvv bu kadar sorun varken otla böcekle uğraşıyor bu enteller, püegh" v.b cümleleri duymayan yoktur sanırım. 
  • Çok istiyorum umarım yapabilirim; bu sene daha fazla para biriktirmek istiyorum. Lütfen buna imkanım olsun. Hayallerimdeki bahçeli eve kavuşmak için biraz daha para istiyorum. Mümkünse yılbaşında piyango çıkabilir, böylece hemencecik hallolur :)
  • Korktuğum için sürekli ertelediğim 20'lik diş çekimimi bu sene yaptıracağım. Kesinnnn.
  • Bu sene 52 kiloya ulaştığımı görünce binbir çabayla verdiğim 4 kiloyla idealim olan 48 kiloya ulaşmıştım. 2014 yılında da 48 kiloyu korumaya, en fazla 50 olmaya kararlıyım.
Anaa, ne zormuş yahu. Zorlandım karar almakta. Daha da bulamadım valla. Demek ki neymiş, istikrarlı bir yaşamım varmış ki, değiştirecek şey bulamıyorum :P 

26 Aralık 2013 Perşembe

Bir Yılın Daha Sonuna Gelirken...

2013'te bitti be. Hani olur ya genelde sene sonlarında bu yıl benim için şöyleydi, böyleydi diye bir hesaplaşma. Ben yapamıyorum nedense bunu. Çok mühim şeyler yaşamıyorum demek ki ben :) Yani bir yıl içinde kötü anlar da yaşıyorum, güzel anlar da. Şanslı da oluyorum, şanssız da. Sağlıklı da oluyorum, hasta da. Yani kazara lotodan falan para çıkarsa o zaman işte denir "2013 benim için bir dönüm noktasıydı" diye :) 

Benim açımdan bakarsak; iş durumumda bir değişiklik olmadı, maddi anlamda bir değişiklik olmadı, ufak bir böbrek taşı düşürmem dışında sağlık durumumda da bir değişiklik yok, hayatıma giren çıkan da yok (aman olmasın da ), her şey stabil yani. Ama eşimin iş sıkıntıları nedeniyle genel anlamda sıkıntılı bir yıl olduğunu söyleyebilirim. Tam rahatladık artık kurtulduk derken şimdi yeni ve daha ciddi sorunlar var işle ilgili. Biraz bahtsız malesef eşim iş konusunda. 

Bu aralar keyfim pek yok ama. İlişkilerde ortak paydaların azlığı zaman zaman can sıkıcı olabiliyor. Başlarda önem verilmeyen ya da küçümsenen kültür ve yetiştirme farklılıkları gittikçe önemi daha da anlaşılan kıstaslar olabiliyor. Evlilikte yaşanan sorunlar bir şekilde bir süre sonra üzeri örtülüyor, yok sayılıyor ama kırıcı olmak telafisi mümkün olmayan zararlar verebiliyor. O yüzden de işte en önemli şey saygıdır bir ilişki de. Bana göre de öyledir ve her zaman öyle de kalacaktır. İşte bu saygı çemberi bir kırıldı mı, malesef toparlanamıyor bir daha. Ya da çok zor oluyor unutması, silinmesi. "Özür dilerim" denince hafızadan silinmeyecek sözler çakılı kalıyor insanın beyninde. 

Ben depresyona meyilli bir insanım, orası kesin. Bak, bu yazıya da böyle karamsar şeyler yazmayı planlamamıştım ama ruhuma işlemiş sanırım. Böyle bir dünyaya da pembe gözlüklerle bakmanın hem olanaksız hem de mantıksız olduğunu düşünüyorum. Ne yapayım fazla gerçekçiyim heralde. 

Yılbaşı gecesi için hiçbir planımız yok. Hava soğuk olduğundan dışarı çıkasım yok, ayrıca  cafe bar tarzı kutlamalara da tahammülüm olmadığından gitmek istemiyorum. Ne o öyle şapka takıp, düdük öttürmek falan. Tamam yepyeni bir yıla giriyoruz, insan yeni bir defterin ilk sayfasına yazar gibi umutlanıyor ama öyle komik şapkalar takıp abuk subuk hareketler yapmaya gerek yok yani. Abartmayın :)

Her sene sonu yapılan o listeler vardır ya. Onlardan ben de yapıcam :) 2014'te yapacaklarım ve yapmayacaklarım listesi. 2014 sonunda da, tabi hala yaşıyor olursam, listeyi ne kadar istikrarlı uygulamışım onu değerlendiririm.

Son bir rica, yılbaşı akşamı hindi yemezseniz ölmezsiniz, yemeyin be. Hatta et yemezseniz de ölmezsiniz :) Bir düşünün derim...

18 Aralık 2013 Çarşamba

Ortalık Karışık

Ne acayip şeyler oluyor. Her gün yeni bir atraksiyon. Sen senelerce besler, büyütür, ya da büyümesine göz yumarsan, gün gelir senin de gözünü oyarlar işte. Bu işler böyledir. Ne allahı kitabı, ne dini imanı vardır bu işlerin. O sadece kılıf. Ne kadar pis işler dönüyor farkında mısınız? Birileri saftirik vatandaşımızı islamdı, dindi, imandı diye uyuturken milyar dolarları cukka ediyor. Kızlı erkekli oturmayı kalkmayı sakıncalı bulanlar, babalı oğullu götürüyorlar malı. Bizim millet de Hüloğğğ diye hönkürsün hala. Heyyy yarabbim...

El altından sessiz sedasız, ülkenin tüm kilit noktalarına yerleştirilen altın nesiller, meyveleri vermeye başladılar işte. 

Sen namustan, dinden, imandan bahset, gözyaşlarına boğul her lafında, sonra kalk milletin yatak odası görüntülerinden arşiv yap. Sırası gelince dök ortaya birer birer. Bu nasıl bir kafa?

Ya diğer taraf? Yahu bin değil, on bin değil, milyon değil. Milyar dolarlardan bahsediliyor. Namusu ve şerefi üzerine yemin eden bu insanlar, hiç mi vicdan muhasebesi yapmıyorlar içlerinde? Hakikaten çok feci şeyler oluyor ülkede. Darbe yapamasın diye tüm askeri içeri tık, sonra gelsin cemaat yapsın sana darbenin kralını. İronik yani. Tuhaf. Acayip. Tarifi imkansız :) 

13 Aralık 2013 Cuma

Gerzeklikte sınır tanımamak


Burdur'da fazlasıyla zeka yoksunu bir vatandaşın canı sıkılmış. Vakit geçirmek için de ava çıkmış. Ve fotoğrafta gördüğünüz üzere nesli tükenmek üzere olan güzelim vaşağı vurmuş. Devamı haberden kopyalıyorum ; Hüseyin D.’ye, 6 bin TL tazminat, avcılık belgesi olmadan avlandığı için 437 TL, koruma altındaki hayvanı avlamaktan 291 TL, avlanma süreleri dışında avlanmaktan 291 TL ve yasak alanda avlanmaktan 291 TL olmak üzere toplam 7 bin 310 TL idari para cezası uygulandı. 

Koruma altındaki hayvanı avlamaktan 291 TL ceza. Bu adam 7 bin değil 100 bin verse ne olur? Hayvan öldü gitti. Bu adamlar nasıl canlılar? Evde otururken "off canım sıkıldı, gideyim de biraz hayvan gebertip vakit geçireyim" mi diyorlar? 

Oyy, oyy ne diyeyim ben daha. Küfür kapasitem yetmiyor ki hissettiklerimi karşılamaya.

Soğuk


İzmir'de soğuk mu görüyorsunuz diyenler, bir ziyaret etsinler bu aralar. İzmir'in soğuğu kupkuru bir soğuk. Kar yağsa daha iyi. Eskişehir'de 4 yıl kaldım üniversite sebebiyle. Kar soğuğunu da biliyorum yani. Hava yağmıyor ki, rahatlasın. 

Normalde de çok üşüyen bir insanım. Kansızlık var sanırım, baktırmak lazım. Ama bu aralar ne yapsam ısınamıyorum. Evdeki halimi bir görseniz, ayağımda kalın çoraplar üstünde ev botları. Kat kat giyiniyorum üstüme de polar gecelik. Hatta bir ara boynumda atkıyla dolaştığım bile oldu. Ayaklarım ve ellerim birer buz kalıbı. 

Böyle havalarda tuvalete gitmeye o kadar üşeniyorum ki. Isıtmalı klozet kapağı istiyorum :) Var mı acaba öyle bir şey? O kadar zoruma gidiyor ki tuvalete gidecek olmak, neredeyse patlama derecesine kadar tutmayı tercih ediyorum.  

Dün haberlerde gördüm Şanlıurfa'da eşekler buz tutmuş. İçim sızladı yaa. Bu zavallılar bu hale gelene kadar kaç saat geçti. Hiç mi bir allahın kulu görmedi bunları. Gözlerinin içine kadar buz kaplamış hayvanları. Zavallılar birbirlerine sığınmışlar, yanyana durmuşlar. Resmen üzerlerinde buzdan sarkıtlar oluşmuş. Neyse ki kurtarılmışlar, kış bitene kadar da barınakta tutulacaklarmış. 


11 Aralık 2013 Çarşamba

Hayvan Haklarına Giriş - Gary L.Francione

gary l.francione

Yazar Gary L.Francione hukuk ve felsefe profesörü. Amerika'da ilk kez bir üniversitenin hukuk fakültesinde hayvan hakları üzerine ders vermiş.

Francione, hayvan endüstrisinde sıkça kullanılan "insanca muamele" kavramının uygulanabilir bir kavram olmadığından bahsederek, hayvanlara "mal" gözüyle baktığımız sürece, insan dışındaki canlılara karşı uygulanan ahlak dışı muamelenin asla yok olmayacağını savunuyor.

Bugüne dek hayvan hakları üzerine okuduğum kitaplarda görüş olarak en yakın hissettiğim buydu. Yazar, hayvanların insanların "mal"ı olmaya devam ettiği sürece hayvanların acısını dindirmeye yönelik tüm hukuksal düzenlemelerin yetersiz kalacağını söylüyor ki, bunu görmemek mümkün değil. Hukuk profesörü olan yazar, Amerika'da hayvanlarla ilgili görülen davalardan da çok çarpıcı örnekler vermiş. 

Arka kapakta şöyle yazıyor; "Kölelik sorunu nasıl ki kölelerin durumunu düzelterek çözülmediyse, hayvanların kurtuluşu da ancak hayvanların mal statüsüne son verilmesi ile mümkündür." 

  • Hayvanlara yönelik ahlaki tavırlarımız en hafif tabirle şizofreniktir.Bir yandan, hepimiz hayvanlara gereksiz yere acı çektirmenin ahlaken yanlış olduğunu kabul ederiz. Diğer yandan onlara acı çektirmeye devam ederiz.
Nedir gereksiz yere acı çektirmek? Kürk giymek zorunlu mudur? Bir canlıyı kürkü için üretmek, kafeslerde tutmak ve canlı canlı derisini ondan koparmak. Lütfen görmezden gelmeyin, açın youtobe'ta onlarca video var. Kürk nasıl elde ediliyormuş görün. Sirklerde dans eden, top oynayan hayvanlar görmek zorunlu mudur? Yunusları okyanuslardan koparıp daracık beton havuzlarda tutmak zorunlu mudur? Hayvan deneylerinin insanlarla birebir bağdaşmadığı kanıtlandığı halde, hala her yeni ürün için, ilaç için, milyonlarca hayvanı acılar içinde öldürmek zorunlu mudur? Ava çıkmak, eğlence olsun diye hayvan öldürmek zorunlu mudur? Hayvan yemek zorunlu mudur?

  • Şu ya da bu fırın temizleyicisinin ya da şampuanın "yeni ve daha güçlü" versiyonlarıyla bombardımana tutuluyoruz ve bu ürünler hayvanlar üzerinde insan sağlığı için değil, şirket karları için zorunlu olduklarından dolayı test ediliyorlar. Hayvanlara gereksiz yere acı çektirilmesine karşı olduğumuzu savunuyorsak, bir tane daha "yeni ve daha güçlü" ürüne sahip olmamızın zorunlu olup olmadığını sormak zorundayız.


Bu fotoğraflara bakmak bile acı veriyor değil mi? Bakmak bile... Sorumlusu olmak??? Bu zalimlik zincirinin bir halkası olmak? Bence daha da acı. 

Yazar son bölümde; hayvanlara gereksiz yere acı çektirmeye son vermek istiyorsak, hayvanların mal statüsünü düzenlememiz değil, toptan kaldırmamız ve hayvanları, insanlar için kabul edilemez bulduğumuz yöntemlerle kullanmaya son vermemiz gerekir, der. Peki nasıl olacak bu? Yazar için de kısa zamanda pek mümkün görünmese de;
  • Böylesi farklı bir dünya yaratmak için elbette bazı fedakarlıklarda bulunmamız gerekir.Örneğin hayvanları yemek gibi gereksiz bir zevkten vazgeçip hayvansal yağlarla damarlarımızı tıkamaya son vermemiz gerekir; rodeolarda ya da sirklerde hayvanların çektiği eziyetleri seyredip eğlenmeye son vermemiz gerekir, ormanda yürüyüşe çıkıp hayvanları oklarımızla ya da tüfeklerimizle öldürmekten vazgeçmemiz gerekir, onları ancak laboratuvarlarda görebilecekleri ilaçlara bağımlı hale getiren şaibeli bir bilimden vazgeçmemiz gerekir. Nihayet bazı hayvanları sevip onlara ailemizin birer üyesi gibi muamele ederken, onların hissetme yetilerinden, duygusal kapasitelerinden, kendilerinin farkında olan birer kişi olduklarından asla şüphe duymazken, onlardan hiç de farklı olmayan başka hayvanların ölü bedenlerine çatal bıçaklarımızı saplamamıza neden olan ahlaki şizofrenimize son vermemiz gerekir.
  • Köklü alışkanlıklardan vazgeçmek zaman alır, ama bu, o alışkanlıkların ahlaki olduğu anlamına gelmez. Et yeme alışkanlığında da olduğu gibi, bazen tercihlerimiz ahlaki görüşlerimizi belirleyebilir, oysa tam tersi olması gerekir. Bana "et yemenin ahlaken yanlış olduğunu biliyorum, ama hamburger yemeye bayılıyorum"diyen o kadar çok insan oldu ki. Et yemeyi sevmek, maalesef, et yemeyi meşrulaştıran bir iddia değildir ve et yemeyi seviyor olmamız bir ahlak ilkesini çiğnememizi mazur göstermez. Ahlaklı olmanın önemli olduğunu düşünüyorsak, ahlakın gerektirdiklerine uymamız gerekir. Simon'un sırf zevki için köpeklere işkence etmesi yanlışsa, bizim de sırf zevkimiz için et yememiz ahlaken yanlıştır.

9 Aralık 2013 Pazartesi

İsteksizlik



Kaç gündür bir isteksizlik var üstümde. Yazmak istiyorum, ne yazsam bilemiyorum. Elimdeki kitap da süründü sırf bu yüzden. 10 sayfası kaldı sadece, açıp da okumuyorum. Kitabı beğenmediğimden de değil, genel bir üşengeçlik hali var üzerimde. Ondan bundan bahsedeyim bari.

Üzüm kızım, geceleri benim üzerimde uyur. Genelde yüz üstü uyurum, o da sırtımda uyur. Sırtımda 5 kiloluk kediyle uyuyorum evet :) Bazen sırf o rahatsız olmasın diye çakılıp kalıyorum, elim kolum uyuşuyor. Kıpırdanınca da ayak ucuma gidip yatıyor. İlk yattığımızda uykuya dalana kadar mırlıyor. İşte o mırıltı var yaaa. Huzur buluyorum. 

İşyerimde biraz yoğunluk var bir haftadır. Çalışmayı severim. Yaptığım işi de en iyi şekilde yapmak isterim. Ama iş yaparken ortam mümkünse sessiz olsun, çok mutlu olurum. Çok konuşan insanlara zaten tahammülüm yoktur. Hele ki ben çalışırken birileri sürekli konuşuyorsa çıldırıyorum. Çok konuşmak kesinlikle bir hastalık bana göre. Ama nasıl bir hastalık çözemiyorum. Hayır neden gereksiz yere sürekli konuşmak ister ki insan. Var işte böyle insanlar. Sürekli konuşuyor, sürekliii. Gereksiz detaylar, saçmalamalar, 7 kuşak akrabalarının neler yaptığı ve gereksiz her şey hakkında. Konuşmaktan zevk almak nasıl bir hastalık acaba. Gerçekten bak merak ettim şimdi, tıpta böyle bir hastalık var mıdır?

Saçlarım çok dökülüyor. Önceden o kadar çoktu ki, çokluğundan şikayet ederdim. Sen misin şikayet eden, öyle çok döküldü ki, at kuyruğu yaptığımda azıcık kalıyor. At kuyruğu değil, fare kuyruğu :) Haftasonu sarımsak, zeytinyağı ve yumurta sarısı karışımı sürdüm kafama. İğrennnnnç bir kokuyla dolaştım 3 saat. Eşim "kokacaksın, geçmez o sarımsak kokusu, yıka artık" dese de yıkayınca geçti kokusu. Umarım işe yarar.

Havaların ayarı gerçekten kaçtı artık. Sabahları ve akşamları kutup havası, öğlen bildiğin sıcak. Dünyanın anasını ağlattık, iklim mi bozulmayacak. Sonumuz yakın yeminle, gel de çocuk yap şimdi. Bence yaşayan son birkaç nesilden biriyiz. O kadar yakın tarihlerden bahsediliyor çünkü.

Deniz kabukları da öylece duruyor. Kesinlikle üşengecim. Dur bu akşam bi niyetleneyim onlara. 

Ceren, yemek yapmaktan, yemeklerden falan bahsetmişti, ben sevmiyorum ya yemek yapmayı. Kek, tatlı falan seviyorum da, yemek yapmayı sevmiyorum. Bunun da sebebi kesinlikle şudur efenim; her gün her gün yemek yapmak çok sıkıcı. Her gün ne yesek diye düşünmek yorucu. Ama tatlı, kek, pasta rutin olmadığı için, haftada bir falan yapıldığından uğraşması zevkli. Rutine bağladın mı iş sıkıcı oluyor. Her gün tatlı yapsam ondan da tiksinirim eminim. Bir de şöyle bir şey var, işten çıkıyorsun, eve gidiyorsun. Açsın zaten. Hemen hazır olacak bir şeyler yapmalısın ki, bir an önce yenmeli. Ne kadar uğraşabilir ki çalışan bir insan yemek hazırlamakla. Hemen olacak, hop yiyeceksin. Bu da genelde makarnadır bizim için :) Makarrrrrna; hem leziz, hem doyurucu, hem pratik. Daha ne olsun ama dimi :) Bir gıdadan daha ne beklenir.

2013'de bitiyor. Zaman gerçekten çok çabuk geçiyor. Eşimin memleketinden az da olsa bir yazımda bahsetmiştim. Ergenliğini, pek de rahat yaşayamayacağı tutucu bir yer. Yani orada hippi falan olamazsın, saç uzatamaz, küpe takamaz, kız arkadaşınla elele dolaşamazsın. Parklarda, bahçelerde öpüşebilmek falan ne mümkün. Sinema falan hak  getire. Yokmuş zaten o zamanlar. Hey gidi hey, bir de benim ergenliğimi görseydiniz, lisede saçlarımın yarısını kazıtmıştım. Sonra bi ara aralara mavi boya sürmüştüm. Okulu da kırdım, parklarda, bahçelerde de dolaştım, sevgililerim de oldu, sinemaya da gittim, tiyatroya da. Rock dinlerdim ve tüm kurallara isyan ederdim. Tam bir ergendim yani. Sık sık bunalıma girerdim. Neyse asıl anlatmak istediğime geleyim. Eşim, benim 15 sene önce dinlediğim müzikleri yeni keşfediyor. Bülent Ortaçgil "bu su hiç durmaz" şarkısını Zakkum yeniden söylemiş. Baktım onu dinliyor sürekli. Çok da güzel söylemişler. Beğendim. Müzik ne tuhaf şey değil mi? Bir şarkı dinliyorsunuz ve sizi alıp seneler öncesine götürüyor. İşte öyle oldu bu şarkıda da. 19 yaşındayken, deli gibi dinlerdim bir ara. Leman Sam'ın söylediği halini de çok severim bu şarkının. 19 yaşlarıma gittim dinleyince, tuhaf hissettim. Vay be dedim, ne kadar uzun zaman geçmiş üstünden. Yaşlanıyoruz hakikaten.
  



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...